31 Ekim 2011 Pazartesi

Aristoteles, Platon ve Karadut Reçeli

          

   13 yeni bildiriminiz var.

        Sevgili komşu köylüler. Artık yaylalarda durulmaz oldu çok soğuk oluyor. Donuyoruz burada kışa köye ineceğiz elbette ama seneye bahar da şenlikleri bir zahmet siz düzenleyin. Biz seneye yaza doğru gelebiliriz ancak. Şu kışı geçirebilecek odun stoğumuz maalesef yeterli değil. O yüzden biraz geç iniyoruz. Odunları toplamamız şart. Olası zor durumlarda sizlerden yardım isteyebiliriz. Yardım derken odun isteriz işte olmadı geceleri gelir sizden odun çalarız. Muhlis geçen gün sizin devirdiğiniz çam yüzünden tutanak yedi ormancıdan. Aman ormancı canım ormancı desek de dinlemedi yıktı masayı. Ne yapıyorsun ormancı neden gaza geldin diye çıkışınca kahvede. Abi bir an gaza geldim ormancı da yıkar masayı olayını gerçekleştirmek istedim dedi özür diledi kahveciye de borcu olduğu için kahveci artık dayanamadı daldı ormancıya. Ayırdık tabi ormancı özür diledi hem borcunu da ödedi kahveci Zahit de sakinledi parasını alınca.
        Zahit borcunu alınca herkesten hesabı kapatmasını bekledi. O ödedi siz neden ekiyorsunuz gibisinden laflar etmeye başladı. Böyle olunca herkes eve gitmeye başladı. Zahit " acelesi yok daha sonra eliniz bollaşınca ödersiniz ne olacak ya " diye gidenleri durdurmaya çalıştı. Tabi baktı millet inceden kaçıyor hemen döndü. Parayı çok seviyor adam ne yapacaksın. Tamam parayı seviyorsun ama arkadaş şu televizyonu değiştir demekten dilimizde tüy bitti. Komşu köyün kahvesinde lcd televizyon var lig tv var biz hala siyah beyaz trt2 izliyoruz. Köyün gençleri zaten hep orada takılıyor. Bir de bilardo masası almış adam kimse çıkmıyor. Ceketlerinde mavi tebeşir iziyle dolaşıyor bütün gençler.
          Komşu köyde durum böyle iken biz sobayı zor yaktırıyoruz bizim kahveciye. Ceketle oturun ne var diyebilecek kadar kaypak bir kahveci olunca bizim de işimiz zor tabi. Uzatmıyorum neyse Zahit allah seni bildiği gibi yapsın ne diyelim artık.

       




          Ἀριστοτέλη, Πλάτων bu iki arkadaşı tanımayan da yok köyde kahvede ama bize ızdırap olan kahveci Zahit olduğu için bu arkadaşlar geride kalıyor tabi. Hocasıyla öğrencisi olan bu ikili yayladan inmeden önce karadut reçelini yaparak kışın kahvaltıları daha çekici hale getirdiler. Kahvede satmaya izin vermeyince kahveci, onlarda yan köye gidip orada kahvede satıp, oradan kasabaya inip satarak baya zengin oldular. Parayı görünce tabi kafayı sıyırıp filozof oldular.

       Buradan sesleniyorum şimdi "Ἀριστοτέλη, Πλάτων Atina'ya baktım bulamadım sizi. Atina'da olduğunuzu biliyorum. Siz Zahit'in dangalaklığına bakmayın köye geri dönün. Biz yayladan indik."

26 Ekim 2011 Çarşamba

Eyvah Gönül Sana Eyvah

Özet:  Neyin kafasını yaşıyorum dediğiniz anlar oldu mu bilmiyorum ama bu yazıyı özetleyecek olan durum bu olabilir diye düşündüm. Neyin kafasın bu?

    İlk olarak eyvah gönül sana eyvah:


  
  Daha sonra: 


Bazen bir resme bakarsın ya.
Bakarsın da bir hayale dalarsın,
Çıkamazsın ya o resimden.
Hayallerin çıkılmaz olur hani.
İşte sen hep çıkmazlara sürerdin.
Hep yokuştu senin yolun.
Ben ise yorgun.
Yokuştan değil ama...


Son olarak: 


11 Ekim 2011 Salı

Varlık / Yokluk

        Hiç bir şey varken yok, yokken de var olamaz. Eğer yok olan varoluyor, varolan da yok oluyorsa. Biz bu duruma "Yok ya" diyebiliriz. Ayrıca " okuyom ben yaaa " da diyebiliriz.
       Sevgili hiç kullanılmayan fakat kalemlikte duran eski kalemler. Sizler bunca yazdığınız sayfalardan sonra orada kendinizi terk edilmiş hissediyorsanız yanılıyorsunuz. Sizleri düşünen biri hep vardır. Var olacaktır ya da zaten hiç olmamıştır. O yüzden derde, tasaya, eleme, kedere boğulup kendinizi üzmenin anlamı yok. Panik atak ve alkolizm ile sonuçlanabilecek bu tarz davranışlardan şiddetle kaçının. Ben üzerime düşeni yapıp sizi uyarayım da siz yine bildiğinizi yapın. Ancak sizinle bu şekilde anlaşabileceğimin farkındayım.
        Anlaştığımıza göre sevgili yitik dostlarım. Size gönül ferahlığı ile derdimi anlatabilirim. Yani en azından ben öyle hissediyorum. Sizi bilemem.
        Yağmurlu bir günde ayrıldık. Islanırken veda ettik o zamandan beri her yağmur yağdığında aklımdasın diye bir klişe ile sizi üzmek istemem. Yağmura gerek yok zaten hep aklımdasın. Hani ben seni bir çiçeğin açışı, yağmurun yağması ya da bir mevsimin geçişi gibi kısa zaman dilimlerinde hatırlayacak olsam şimdiye unuturdum. O geri kalan zamanımda. Unutmak acı verici ama daha kötüsü unutulmak ya da hiç olmamak. Yoksan zaten yoksundur. Var olmak ise kaybetmek ya da kavuşamamak gibi sonlara gebedir her zaman.
       "Bir sen vardın bir de rüzgar her şeyimdin bir zamanlar" diyor şair ve devam ediyor " Senden sonra ben de bittim, her yanım sen gözümde yaşlar". Var olmanın verdiği dayanılmaz ızdırap ile şair "bittim" derken yok olmayı istiyor. Fakat bunu başaramadığı için bunları yazıyor.
        Sevgili kafası kemirilmiş tahta dostum sen bunlara şahit oluyorsun. Açıkcası senin yerinde olmak istemezdim. Beni kırıcı buluyor olabilirsin ama gerçekten seninki çekilecek çile değil.
       Kahvemi yudumlarken arada yıldızları görüyorum biri var çok parlak adı ne bilmiyorum. Zaten hiç anlamazdım bu yıldızlardan küçük cezve gibi olan vardı. Sahi o neydi ya?

4 Ekim 2011 Salı

Dalgalan Dur

         Evet sevgili ada sahilleri dalgalandım da duruldum demek istesem bile durulma, duraksama, ara verme bunlar olumsuz davranışlar gibi geliyor bana o yüzden hiç bir şey söylemiyorum. Zaten "dalgalan dur" derken dalgalan daha sonra dur demek istemedim. Sürekli dalgalan dur işte.
         miskin blog olarak aramızda aşağı yukarı bir yıldır buralarda. Daha önce projeler yazılar karalamalar bloglar olsa da miskini böyle değişik bir şekilde benimsedim baya. Şimdi bu geçen 1 yılda neler oldu onları irdelediğimiz zaman. Bakıyoruz ki hiç bir şey yok. Ne kadar güzel değil mi hiç bir şey yapmamak her zaman istediğim bir olaydır ve miskin yaklaşık bir senedir bunu yapıyor o yüzden ayrı sevdim tutuyorum bu işi. Bazen kaybolup gelsem de güzel yani devam edecek yani. Neyse size söyleyeceklerim bu kadar şimdi kendimle eğleneyim biraz.
          Bu fasılı kısa geçmek istedim aslında hiç girmesemiydim diye de düşündüm ama ne bileyim ben. Bu sene denizlere açılmama kararı aldım o yüzden dalgaların çok olmasını istemiyorum. Dalgalar normal seyrinde usulca sürsün yine ama öyle abartı olmasın. O zaman açılsamıydım diye düşünürdüm. Aman boşver derdim ama yine de ne gerek var değil mi. Pazar var gitsem mi acaba diye hiç düşünmedim bu gün semt pazarı var. Ama gitmem adaş o ne kalabalık öyle herkes bağırıyor yaşlandım ben kafam kaldırmıyor. Dün Ortaçgil dinledim keyfim nasıl bilmiyorum. Bu albümü almışım iyi oldu çok da güzel oldu dedim. Kitabın biri eksik nerede olduğunu buldum ama tam olsa da okudum zaten öyle rafda duracaklar sıra sıra ne gerek var bırakayım eksik kalsın. İngilizce çalışayım dedim elimde kaynak da var zamanımız da var e başlamak lazım o zaman ama önce norveçce mi öğrensem diyorum. En son izlediğim filmde ne oldu hiç bilmiyorum hangi filmi izledim onu da bilmiyorum baya oldu mu ya film izlemeyeli. Kitap da bitmedi arkadaş hikaye devam ediyor ama sonunu hiç merak etmiyorum sıkıldım sanırım bırakırım yakında. Şimdilik aktaracaklarımız bu kadar sevgili porselen kupasını kalemlik yapan dostlarım.

20 Eylül 2011 Salı

İşte Bizim Hikayemiz

        "Herkesin bir hikayesi vardır derler ya. İşte bende baya var anlat anlat bitmez hani bir başlasam burdan köye yol olur." şeklinde bir cümle kuran biri çıkarsa karşıma "hacı senin hikaye yine bir tane ama uzun ve sıkıcı olduğu için sen başını kaçırıp farklı hikayede olduğunu sanıyorsundur." demek isterdim sevgili beyaz gazozlar.
       Size kendi hikayemden bir ufak alıntı ile bu verdiğim sosyal mesajı unutturmak isterim.
       İşte yine bir gün kahvenin önünde oturmakta olan ben ve saz arkadaşlarım yoldan geçen kırmızı başlıklı kıza dikkat kesildik birden. Elinde bir sepet hoplaya zıplaya, seke seke koşarak köşeden çıkıp kahvenin önünde beliren kızımıza hemen iş atma poziyonuna geçtik liseli ergenler olarak. Liseye yeni başlamış olmamız bu hareketleri yapmamızı gerektiriyordu çünkü. Saz arkadaşları ile birbirimizi gazlamanın nihayetinde " Gider konuşurum olum ne var kaybedecek neyimiz var ki. "  dedikten sonra o tuhaf koşma ve sekme hareketleri ile kurt gibi sokuldum yanına kızın. Ninesine hamur işi götürdüğünü ve onun hasta ve yatakta olduğunu öğrendim. " Nereye böyle, o sepetteki nedir." gibi sorulara makul cevaplar aldım. Ninesinin evinin de tehlikeli bir yerde olduğunu öğrenince onunla daha fazla gidemeyeceğimi kahvede arkadaşların beklediğini falan söyleyerek bıraktım ve geri döndüm. Zira orman yolunda karşımıza kurt, ayı vesaire canlıların çıkmama ihtimali yoktu. Ben de hiç risk almadan o yola girmeden bıraktım.
       Geri döndüğüm de meraklı saz ekibimiz " Ne oldu lan ne oldu konuştun mu ne konuştun ne dedin." gibi merak seviyesinin üst düzeyde olduğunu belirten sorular sordu. Ben de onlara tatmin edici cevaplar vermeliydim. " Olum el ele tutuştuk koştuk falan. Telefon numarasını aldım akşam mesajlaşırız dedik." desem sorular daha da artacak ilgi yükselecek baya da havam olucaktı ama hiç gerek duymadım.
      " Ya oğlum bu bildiğimiz kırmızı başlıklı kızmış lan! " diye merakları giderdim. Şimdi bu ormana gidecek kurt değişik oyunlar yapacak ne bileyim arada beni de götürür bu kurt ne yapacağı belli olmaz bıraktım ben de gitti ormana diye devam ettikçe saz arkadaşları olaydan soğudu. Ben de onları tastikleyip " kurt onu çoktan yemiştir hacı" diye konuyu kapattım.
       Saz arkadaşlarından son olarak " Olum mal gibi gittin. O kadar gitme dedik. Belli işte kırmızı başlıklı kız, bildik hikaye ne salak adammışsın. Şurda iki el oyun atacaktık yalan ettin oyunu da, bak akşam ezanı da okunacak eve gitmemiz lazım pederden dayak yicez senin yüzünden." gibi bir çıkış ile günün malı ödüle akşam eve dağılmadan önce ben layık görülmüştüm.
        Evet sevgili leblebi tozları buda böyle bir hikayemizdir işte.

18 Eylül 2011 Pazar

Sağlam Gel

       Pervasızca geçen 24 yılın ardından aklını başına alan ve şapkayı çıkarıp önüne koyan miskin şapkadan tavşan çıkarmaya çalışınca etrafına toplanan meraklı kalabalık çileden çıktı. Çünkü ondan beklenini yapıyordu yine. Herkes bu aristo tavrının devam edip sonunda bir yargıya varması bekliyordu ama miskin şapkadan tavşan çıkmayınca sinirlenmiş ve tavşanı kimin çaldığını araştırıyordu. Muhtemelen o meraklı kalabalıktan biri almış ve akşam pişirip pilavla yemeyi düşünüyordu tavşanı.
       Tavşanı aramaktan bıkmış ama vazgeçmemiş olan miskin akşam balkonda pilav ile tavşanı yiyen komşularını görünce çok içerledi. Ses çıkarmadı eve gitti küfürler etti giden gelmiyordu artık vazgeçti tavşandan ama onun yenildiğini öğrenmesi biraz içini rahatlatmıştı. Bu sırada osmana takıldı gözü küfür ederek geziyordu. miskini görünce koşarak geldi. "Abi adamlar bir parça tavşan vermediler. O kadar dolandım etrafında ama kimse umursamadı beni" diye dert yanmaya başladı hemen. miskin osmanın bu kendini bilmez cümleleri karşısında tepkisizce onu dinledi ve pek aldırış etmedi duruma. " Boş ver " dedi sadece.
      Bu sırada şapkaya tavşan yerine osmanı koymayı düşündü miskin. Koşarak şapkayı bıraktığı yerden aldı eve geldi osmanı buldu. Biraz zor oldu ama buldu nihayetinde. Ölçtü biçti osmanı şapkaya sığdırdı. Provalarda bir sorun çıkarmayan osmanı da alan miskin ertesi gün aynı masaya gidip aynı hareketleri yapmayı planladı.
       Ertesi gün yine umarsızca olay yerine gelen miskin şapkayı tekrar çıkarıp önüne koyduğunda bu kez meraklı kalabalık "bu sefer ne olacak " diye sabırsızca bekliyordu. miskin şapkayı önüne koydu ve içinden osmanı çıkardı. miskin osmanı kandırmak için değişik alkollü içeçekler ikram etmiş olduğu için osmanın rahatı yerinde yatıyordu. Rahatını bozan miskine ve kalabalığa çıkışan osman tekrar şapkaya geri dönmüş ve şekerlemesine devam ediyordu. Bunun üzerine kalabalık dağıldı miskin de osmana " iyice yatak belledin lan şapkayı yürü git " diye atar yaptı.
       Osman ağır kanlı bir şekilde kalkıp giderken miskin şapkayı önüne koyup " bunun içinden ne çıkarsam " diye düşündü.

19 Ağustos 2011 Cuma

Bak şimdi


fecr suresinin 18. ayetinde : velâ tehâddûne ‘alâ ta’âmi-lmiskîn(i) "miskinleri* doyurmayı teşvik etmiyorsunuz".



Ayıp değil mi sizin yaptığınız. Aklıma gelmişken iş yok, çok yalnızım lan! 


*Arapçada miskin yardıma muhtaç anlamı taşır

13 Ağustos 2011 Cumartesi

Ah Bu Şarkıların ...

Çoktan unuturdum ben seni çoktan. ah bu şarkıların .....
       Ben de unuturdum ama şarkılar benim unutmama engel. Unutamıyorum o güzel günleri, ne güzel kırlarda koşup oynaşırdık. Yeşilçam filmleri gibi gözümün önünde her zaman. O ceylan gibi sekerek koşturman. O nasıl koşuş allah aşkına. Gülmekten kendimden geçtiğim anlardı. Sırf öyle ayakların yan basarak koştuğun için yakalayamazdım seni uzun süre. İnsan gülerken koşamıyormuş sen bana bunu öğrettin unutulmayan. Yoksa sen kaçacaksın ben kovalıcam bu en fazla 5 saniye sürerdi. Senin o kaçışını görseler yanında Bolt kadar hızlı olduğumu görürdü herkes. Salak salak koşturup ağaçlara yaslanıp romantizmin doruklarına çıkmaya çalışmana ne demeli. Ormanda şu yaptığına bak beni mangalın başından ayırdığın için hep yanık yedik o köfteleri, kanatları, butları. Şimdi şarkılar değil de yanık köfteler hatırlatıyor seni bana. Hep o yeşilçamda Tarık Akan'ın oynadığı filmlere özenirdin ne zaman pikniğe gitsek. İffet filmi de yeşilçamın nadide eseridir desem kıyamet kopardı ama. İşine geleni seversin sen ürkek ceylanım. Şimdi dön nolur diye yalvarmak vardı ama kim olduğunu bilmiyorum tanımıyorum seni.
       Bahar geldiğinde mi ben böyle olurum. Yoksa ben böyle olduğum için gelir bahar. Ayrıca bunun konuyla ne ilgisi var. Bahar kim? Sevmezsin Bahar'ı biliyorum aslan yemi ceylanım. İlkokuldan arkadaşın. Lisede  de aynı sınıfa düşmüştünüz hani. Hep kıskanıyordun onu sebepsiz yere. Ne yapsa kötüler kendin bir halt yapayım demezdin. Ekmek elden su gölden yaşardın hep. Ödevlerini tenefüslerde onun defterinden geçirirdin hep. Sonra da kötülerdin. Hatırlarmısın bir keresinde seni derste göt etmişti. Sen de hakettin ama deyince benle iki hafta konuşmadın hani. Ergen triplerinden bıktığım o iki hafta ne iyi gelmişti. Sonra Bahar ile konuştuğumu görünce kıskançlık krizine girip tekrar gelmiştin yanıma. Sahi niye geldin lan. Gelmeseydin şimdiye bu pişmanlıkları yaşıyor olmazdım be ak gerdanlı ceylan.
       Senle ilk sinemaya gitmiştik hatırlıyor musun. ... Yok nereden hatırlayacaksın dün ne yediğini bilmezdin ki sen. O bilet gişesinde duran ablayı hatırlamadığını adım gibi biliyorum. O yüzden sormuyorum. Keşke onun sözünü dinleseydim. "İki bilet, öğrenci" diye başlamıştı muhabbetimiz pek uzun da sürmedi zaten. Bununla mı izleyeceksin bence sen bunu yeşilliğe sal gitsin demişti abla. Hiç ses çıkarmadım bozuntuya da vermedim. Kadın bir bakışta senin kim olduğunu anlamıştı da ben anlamazlıktan geldim ya o kadar sene. Kızıyorum kendime, gülüyorum şimdi. Bende de varmış bir mallık hep sana yüklenerek haksızlık etmek istemem. Zaten bir    kelime söylemeye kalksam ağlar küser, sonra gelir barışırsın. Yahu küstün madem git be kardeşim iki dakikaya neden geri geliyorsun. Ağzımın tadını bozuyorsun.
        Motorsikletim vardı onu kıskanmıştın en son. Çok canımı sıktın o zaman yine ses etmedim belli bir süre ama o son triplerinden sonra kararım kesindi. Bir gün motor kadar bile değerim yok derken haklıydın. Yoktu gerçekten. Motor beni bir yere götürüyor en basit anlatacak olursak ama sen beni hep dibe çekiyorsun korkudan su içmeyi de beceremeyen ürkeğim. Babanın tayini çıksa da gitseniz diye yaz boyu dua ettim, camiden çıkmadın senin yüzünden imana geldim. Senin aklın hala bi yerlere gelmedi ya. En çok o yaz hiç bir şey yapamama üzülüyorum. Hadi bırak onu da yaz boyu o kadar dua etmeme rağmen okulun ilk günü o salak koşuşun la yanıma koşman yok mu üzüntüden ağladım içten içe.
        Şimdi kimse yok hayatımda sen ne yapıyorsun yaşıyormusun. Şaka lan bana ne ne yaparsan yap. Hadi ben kaçar.

Dipçik not: Bu yazıdaki kişiler ve olaylar tamamen hayal ürünüdür. Ormanda mangal yapıp şarap içmek ve ardından halı saha maçına gitmek varken o güzelim ergenliği böyle harcayıp gittiğimi düşünmenizi istemem.

11 Ağustos 2011 Perşembe

Sweet Çaydanlık

        Bugün yeni çaydanlık aldım çok iyi anlaştık kendisiyle. Benim kanım kaynadı hemen o da suyu kaynatınca
çay pişmiş oldu. Çay içtik, sigara içtik derken kafamız güzel olmaya başladı. Fincan da kendini dışlanmış hissetiğini söyledi. Üzüldüm "lan oğlum" dedim "sen böyle yaparsan ben kime dert anlatacam senin yerin ayrı hiç alınıp gücenme bak çaydanlık iyi birine benziyor sen de anlaşacaksın onunla benimseyeceksin onu" dedim. Tamam dedi muhabbete daldık. Laf lafı aştı derken konu çayı kaç şekerli içersine geldi. Nereden geldi ben de bilmiyorum ama geldi işte.
       Çaydanlık ben demliğe bir tane atıyorum çay demini iyi alsın diyemidir nedir bilmiyorum ama alıyorum bir tane işte laf olsun. Fincan da ben bilmem sahibim bilir diyerek noktayı koydu. Ben yorum yapmaktan ve konuyu tartışmaktan uzak durdum tabi. 
       İlerleyen zamanda bu şekilde benzer konular muhabbetler arttıkça ortam sıkıcı bir hal alıyordu. Çaydanlık ve fincan olduk iyi anlaşmış birbirlerine fıkralar anlatıp, gülüp eğleniyorlardı. Sanki demin bendim ağız burun eğen çaydanlığa şu fincanın haline bak arkadaş. Kepazelik resmen ağzını ayıra ayıra gülüyor. Çaydınlıkta fincan güldükçe basıyor fıkrayı, veriyor espriyi ortamı gevşektikçe gevşetiyor. Bu durum belli bir zaman sonra sinir olmama neden oldu tabi. Sigaram ve ben hiçe sayılmış bir kenarda oturduk onları izliyoruz. 
       Sonunda dayanamadık artık çaydanlığı mutfağa bırakmak zorunda kaldım. Fincanı da aldım elime yaktım sigaramı ve sessizliğin verdiği inanılmaz haz ile çayımı sigaramı içtim.

Kırık Notlar

Ön Bilgi: Ajandamda karalamış olduğum birkaç yazı not, şiirimsi değişik öğeler içeren bir kaç yazı buldum işte bunlar onlardan başka bir şey değil.


I
Rüzgar

       Rüzgar ne taraftan eserse yüzümü o yöne çevirirdim eskiden. Saçlarım epey uzundu ve rüzgar onlara bir sevgilinin elleri gibi dokunur ve tarardı.
       Şimdilerde yine rüzgara dönerim yüzümü her estiğinde. Bazen bir gerçek oluyor suratımda patlatıyor şamarını . Çoğu zaman ise yağmur sonrası toprak kokusunu, deniz kenarında yosun kokusunu getiriyor burnuma. 
       Yine bir rüzgar esti geçen gün. Çevirdim yüzümü yine ona karşı ama hiç bir şey yoktu. Ne burnumda bir koku, ne suratımda bir şamar, ne de saçlarımı okşayan hafif bir el. Sanırım bu sefer yalnızlığımı getirdi bana. Ne görebildiğim bir şey var, ne de hissettiğim bir şey. Sadece bir anlık esinti ve ben. Anlamsızdı rüzgar ben gibi.
       Şimdi rüzgarsız bir denize yelken açıyorum ilerleyebileceğimi zannetmiyorum ama bekliyorum rüzgarı bu sefer beni götürmesi için.




II 
Hediye 

Bir hediyedir bu benden sana
Ne ilk ne de son olacak
Al bütün kederimi hediyem olsun
Ver bütün ümitlerimi 
Ya da onlar da kalsın
Hediyem olsun 


III
Oldu o zaman 

Aşk kapına dayandıysa ne çare
Bütün acı şarkılar aşkı anlatır ve
Şarkılardan kaçış yoktur
Bütün sözler yüreğine dokunur

Kafanda deli sorular
Binlerce dansöz var
Naber lan hıyar
Oldu o zaman ben kaçar


IV
Halüsinasyon

       Halüsinasyon gördüm iki gün önce çok acayip güzel oluyor. Sen de bi bak istersen. Çok güzel lan denemeye değer. O değil de Ulan halüsinasyon bile gördüm seni hala göremiyorum. Nerdesin lan !

10 Ağustos 2011 Çarşamba

Oyuna Geldik

      Oyuna getirdiler bizi sevgili Kalamışlılar. Halbuki biz bir tatlı huzur almaya gelmiştik ama kendimizi Münir Nurettin Selçuk Caddesinde king oynerken bulduk. Aslında ben amaçsız gezintiden yanaydım ama önce oturalım bir çay içelim dediler.
       Şimdi mevzu çay olunca sevgili idaeltepeliler ben dayanamam her zaman çay içmeye müsait ve istekli bir bünyem olduğu için bir çay ısmarlayarak beni kandırmak mümkündür. Çay içerken cebimden çıkardığım samsun 216 yı yakacak bir ateş aradım ama bu dallamalar çay içiyor da sigara içmiyor." Lan" dedim "onun tadı öyle çıkar mı? Üç yıl fazla yaşarız belki diye şu yaptığınıza bakın amacınız nedir ki sizin. Yeşilayın bile bir amacı vardır para kazanmak gibi peki ya sizin. Yok. Olmaz tabi yarın sigaraya başlıyorsunuz ben de sizden otlanıyorum bundan sonra en azından bana yararanız olur bak." diye iyice telkin ettim sevgili yol arkadaşlarıma.
       Bu dengeden yoksun gruptan bir arkadaş çıkıp " eee napıyoruz " diye sormaya başlayınca. " Oturduk çay içiyoruz iki dakka keyif yapıcaz sonra gideriz ne var lan" diye çıkıştım. " Ya ben king falan mı oynasak demiştim aslında" deyince diğer iki dengesiz hemen bu fikre kapılıp üzerimde yoğun baskı oluşturmaya başladılar.
      Sağlı sollu ataklar ile beni yıldırmaya çalışan 3 dengesiz ile nasıl başa çıkacağım konusunda hiç bir fikrimin olmayışı beni kaçınılmaz sona doğru sürüklerken birinin " ağa kanlı oynayalım " demesi beni son derece heyecanlandırdı. Zira üniversite yıllarımı bu konuda yüksek öğrenim alarak geçirdiğim için bu üç şahısın beni eğlendirebileceğini düşündüm.
       Hemen bir deste, yaz-boz derken hızlıca oyuna konsantre olmak için bir çay daha söyledim. Her boş bardağı almaya geldiğin garson "bir daha, bir daha" iyice kaptırdım kendimi. Oyun istediğim şekilde giderken bana gelen cezanın önemi yoktu hepsini oynarım önemli olan kağıt takibini sıkı yapmak. Stratejik hamleler ile kapalı oyunum ile rakiplerime yani şu 3 herife gereken dersi verdim. Hesabı ödemeye giden boynu bükük 2 kişi görünce çay ile birlikte sigarama asıldıkça asıldım. Hesabı ödeyen kardeşlerim " lan ne kadar çok çay içmişin " diye yakarsalarda onlara " siz de tost yediniz kola içtiniz o kadar aynı yere varır. " diye tesellide bulundum. Sonunda kalkıp giderken ben dahil herkes oyuna geldiğini düşünüyordu.
       Oyuna geldik sevgili suadiyeliler.

9 Ağustos 2011 Salı

Bilmem ?

- saat kaç ?
- bilmiyorum.
- saat kaç ki ?
- bilmiyorum bana sormak yerine saate bakıp öğrenebilirsin
- çok geç olmuş mudur?
- olmuştur.
- niye saat kaç ki geç olsun
- bilmiyorum ama ilk sorduğundan bu yana 2 dakika geçmemiştir.
- ilk ne zaman sordum ki ?
- biraz önce
- o zaman cevap vermedin ki
- bir cevabım oldu 'bilmiyorum' dedim
- o cevap değil ki
- tam olarak bir cevaptı
- sana saati sorduğumda bana saatin kaç olduğunu söylersen cevap vermiş olursun ama sen bilmiyorum dedin
- bak ne güzel söyledin bilmiyorum
- neden saate bakmıyorsun o zaman
- saatim yok ayrıca öğrenmek istediğim zaman telefonuma bakabilirim
- ee baksana o zaman
- öğrenmek isteyen ben değilim sensin ve sen bakarsan telefonuna saati öğrenebilirsin
- sen neden bakmıyorsun ?
- saatin kaç olduğunu merak etmiyorum ve herhangi bir işim de yok iyiyim böyle
- ama benim geç kalmamam lazım
- bence de geç kalma
- ama saat kaç bilmiyorum
- ben de
- o zaman baksana saate kaçmış
- çok geç
- nasıl
- saat geç oldu diyorum
- nerden biliyorsun
- hissediyorum
- kaç gibi hissediyorsun
- geç olduğunu hissediyorum o kadar
- çok geç olmadan gitmeliyim
- git
- tamam o zaman ben gidiyorum
- yolu biliyorsun bye bye
- görüşürüz gittim ben
- hala burda mısın ?
- ...

5 Ağustos 2011 Cuma

Kavga Etmeden Dövüşelim

       Bir nevi fayt kılap yani sevgili Grekliler. Şimdi nasıl yapacağımızı anlatayım önce semizotunu iyice yıkayıp parçaladıktan sonra süzme yoğurdumuzun üzerine katıp karıştıracağız üzerine de zeytinyağı gezdirdikten sonra işlem tamamlanmış olacak. Soğuk servis etmekte fayda var. Dilimlemiş olduğumuz kavunu da buzdolabından çıkarıp masaya getirdiğimiz zaman tek eksik bir büyük olacaktır. Onu da nereden tedarik edeceğiniz beni ilgilendirmez. Ben yememe içmeme bakarım. Fonda rast perdesinden bir kürdilihicazkar makamında ben seni ellerin olsun diye mi sevdim çalıyorsa bu sofrada muhabbet var demektir. Sofraya hemen kurulun gelin dostlarım.
       Kavga yok demiştik bakın gerçekten yok. "Bakın lekeden eser yok." Kıvamında reklam içeren  cümle ile nereye varacağımı ben de bilemiyorum ama gerçekten yok işte. Dövüşmeye ne dersiniz o zaman. Eskinden köpek dövüşleri olurdu köyde sonra yasaklandı amaçsızca dövüşüyorlar falan bizde izleyip korkardık. Şimdi hayvansever biri gibi konuşabilirim ama o da sıkıcı olur zaten biliyorsunuz hayvan sevgimi. Önce kendimden başlar bu sevgim.
      Sofradan ayrılmayalım sevgili yolcu kardeşlerim. Hepinizin yolu uzun farkındayım ben burada beklerim sizi siz dönene kadar ama dönmeyecekseniz de haber verin boşuna bekletmeyin yormayın beni. Giden bir çok halkım geri dönmedi bana ama biliyordum o yüzden beklemedim umut etmedim rahattım. İşte beklediğim zamanlarda hep bir büyük geldi sofraya. O bitti öbürü geldi. Nice büyükler geldi geçti bu sofradan da biz hiç eksilmedik sevgili dostlar. Yolunuz açık olsun.
       Gün ağarmak üzere topladı sofra. Güneşi bekler olduk o gelince rahat uyurduk hep. Batışına bazen yetişirdik bazen kaçırırdık ama bize doğması yetiyordu. Güneşin doğuşunu sevgilinin geri gelmesi gibi bekledik çoğu zaman hep doğudan doğardı güneş. Biz sevgiliyi kuzeyden bekledik hiç doğmadı. Her güneşin doğuşu bir o kadar heyecanlı bir o kadar umutsuz kılardı bizi. Hiç bir zaman kuzeyde görmedik güneşi. Sevgili bizim Kuzey güneşimiz oldu zamanla hiç gelmeyeceğini bildiğimiz halde beklemek gibi. Sofra güne doğru ağırlaşırdı hep o yüzden. Hiç kavga etmezdik.
       Hep dövüşürdük acı kaderimizle hep yenilirdik. Hep susardık ve hep ağlardık. Hiç havga etmez. Hiç bilemezdik, anlayamazdık ve anlatamazdık çoğu zaman.

31 Temmuz 2011 Pazar

Kaybolsam

       Bunaltıcı havalar, aşırı sıcaklar, insanların gürültüsü, şehrin boğuculuğu bütün bunlar bir yana insanın kendisi var görünen. İşte bu can sıkıcı eğer kendini görebiliyorsan. Kötü bir insan olduğumuz için değil bu görünen insanın can sıkıcı olması. Canı sıkılır o görüntüden çünkü gerçekten sevmiştir ya da yalanlar söyleyemediği insanları aldatamadığı için bu durumdadır. Sevebilmek, dürüst olmak, gerçekleri konuşmak, vicdan sahibi olmak yani insan olmak, eğer bunları görebiliryorsa insan, mutlu olması gerekmez mi?
       Eğer işleyiş, sistem bunları reddediyor ve insanların gözü para, kan ve nam ile buğulanıyorsa göremez insan olmanın verdiği güzelliği. İşte bu gibi kişiler biz insanların mutlu olması gerektiği zamanda bizleri boşluğa, korkuya, umutsuzluğa iter.
        Hiç bir zaman söküp atamaz ama içimizdeki insanı eğer attığını söyleyen varsa da o sadece bir yanılsamadır. Hiç olmayan insanı varmış gibi gösterip bir şeyler peşinde olan birinden başkası olamaz. Biz hala umut etmeye devam ederiz. Hala severiz bazı şeyleri. Hala doğru olanın yanındayızdır. Bu bizi mutlu etmeyebilir evet ama vicdanımızı hür bırakır. Bir yalan görüntü peşinde ömür boyu tutsak olmayız.
      İnsanlar tutsaklıktan korkarlar ve bunun için savaşırlar. Çünkü kaybetmesi kolay kazanması çok zordur. Bunun için acı da çekilir, aç da kalınır çoğu zaman göz yaşı dökülür. Kolay değildir insanın esir düşmemesi. Kimisi paraya, kimisi üne, kimisi yalanlara tutsak olur. Bizimde esir olduğumuz vicdanımız, doğrularımız, kalbimiz vardır. Mutlu görünmesek de pişman değilizdir. Kendimize baktığımız zaman gördüğümüz insan canımızı sıkabilir ancak vicdanımızı rahatsız etmez.

29 Temmuz 2011 Cuma

Dalgacı Mahmut



bir orhan veli şiiri


işim gücüm budur benim,
gökyüzünü boyarım her sabah,
hepiniz uykudayken.
uyanır bakarsınız ki mavi.

deniz yırtılır kimi zaman,
bilmezsiniz kim diker;
ben dikerim.

dalga geçerim kimi zaman da,
o da benim vazifem;
bir baş düşünürüm başımda,
bir mide düşünürüm midemde,
bir ayak düşünürüm ayağımda,
ne haltedeceğimi bilemem.

eklemek istediğim bir şey yok sanırım gayet güzel özet geçiyor. just like me haaa!

24 Temmuz 2011 Pazar

Lan !

        Sevgili Kanibal aşiret reyisleri bu gün öğle yemeğinde kafayı yedim ama sos olayını beceremediğim için çok da güzel değildi. Zaten et ile aram yoktur sakatat hiç yemem ama denemekte fayda var dedim. Kendi kendime kafayı yedim işte.
       Beğenmediğimi söylediğim bu eşsiz yemeği bende kedilere verdim onlar yedi. Şimdi kediler kafamı yedi desem olur. Mecazi anlamda başının etini yemek çok mecazi başında çok et yok ki. Ama bir başka deyim olan kafamı şişirdin de şiddet ile alakalı olmalı gibi geldi bana. Kafanı bir yere vurunca şişer ya o yüzden kafana vurması lazım şiddet uygulanmalı bence.
       Kafa ütülemek çok saçma ben ütü yapmayı bilmiyorsam kafanı da ütülemem mümkün olmaz. Hem ütülemek faydalı bir eylem hatta şık bir görüntü için ütü olmalı o zaman kafa ütülemek güzel bir şey kafamız güzel görünmez mi. Benim kafam hep güzel derseniz o başka benim de kafam güzel hep.
       Lan ! mecaz nedir bilmiyor gibi konuştum şurada iyice embesil mode on oldum iyi mi ?
Dediğim gibi sevgili kanibalistler kafayı yedim pek de beğenmedim umarım sindirim konusunda bir sıkıntı yaşanmaz şimdilik kendim hakkında iyi dileklerim bunlar. Bir de iş bulursam güzel olacak yoksa dükkanı komple kapatıp terki diyar eylicem.

12 Temmuz 2011 Salı

Boyayalim mi Abi

       Heyecan ile evden dışarı çıkan seyfo koşarak minibüse yetişti ve doğruca tren garının yolunu tuttu. Gelecek olan tren rötar yapmış ve 28 dakika geç gelecekmiş. Seyfo da bu arada  " kahvaltı da yapmadım" diyerekten bir simit alıp bir de çay söyleyip büfenin orada masaya oturdu. Bu sırada küçük esmer bir çocuk yaklaşıp " boyyalim mi abi " dedi. Seyfo umursamaz bir tavır takınsa da çocuk ısrarlı tavrını sürdürdü. Bunun üzerine seyfo " kaça boyuyorsun" diye sordu. Esmer çocuk " 10 lira abi " deyince seyfo " yok istemez " dedi. Çocuk hala ısrar ediyordu ve pazarlığa koyulan seyfo fiyatı yarıya indirmeyi başarmıştı.
       Seyfo bu arada ikinci çayını söylemiş yanında sigarasını da yakmış çocukla muhabbet ediyordu. Kazancını sordu çocuğun ve işlerin durumu falan derken seyfo bir iç muhasebe yapıp " benden çok kazanıyor lan bu " sonucuna vardı. Çocuk işini bitirmiş parasını isterken seyfo çocuğa kendisine bir sandık ayarlamasını istedi. Esmer çocuk da " Tamam abi ayarlarız 50 lira ver sana en kralından bi sandık ayarlarım ben " dedi. Seyfo biraz sinirlenip " al sana 30 lira git burada bekliyorum hemen bul getir" dedi. Çocuk " tamam " dedi ve koşarak uzaklaştı.
      Tren gara gelmişti ve seyfo birden niçin orada olduğunu hatırladı ve trene doğru koştu. Yaklaşık üç aydır görmediği sevgili gelmişti Ankara'dan. seyfo inenler arasında sevgilisini aradı ve onu gördüğünde koşarak yanına vardı. Sarıldırlar, hasret giderdiler derken. Seyfo kahvaltı yapmak bahanesiyle biraz önceki oturduğu yere götürdü kızı. Yine çay, simit , üçgen peynir ile kahvaltı yaparken. Seyfo etrafı kesiyor çocuğa bakınıyordu. Sürekli içinden " Nerede kaldı lan bu " diyordu. Sevgili yolculuğunu anlatıyordu ama seyfo onu hiç duymuyordu.
       Seyfonun tüm umutları tükenmişti sevgilisini alıp evin yolunu tuttu. Aradan bir hafta kadar geçti ve sevgilisini geri yollamak amacıyla seyfo tekrar tren garına geldi. Çocuğu orada gördü fakat yanında sevgilis olduğu için ses çıkarmadı. Sevgilisini trene bindirip yolladıktan sonra. Doğru çocuğa gitti ve yakasına yapıştı. "Nerde lan benim sandık" diye hesap soruyordu. Çocuk bunun üzerine "getirdim abi sen yoktun " diye savunmaya geçti.
       Seyfo ile boyacı çocuk birlikte sandığı almaya gittiler. Çocuk seyfoyu kenar mahallelere götürdü seyfo biliyordu pek tekin olmadığını oraların ama yanında çocuk olduğu için rahat sayılırdı. Bir sokağa girdiler. sokağın başındaki kahveye giren çocuk içerdeki abilerine seyfoyu işaret ederek. " Buydu abi beni döven adam" diye gösterdi. Bunun üzerine sinirli bir kalabalık ayaklandı ve kahveden çıktı. Durumu az çok idrak eden seyfo direk topukladı aşağı doğru. Yolları tam olarak bilemediği için sadece kaçıyordu ama nereye gittiğini bilemiyordu. Epey uzun bir süre koştuktan sonra seyfo atlattığını düşünerek bakkala nerede olduğunu ve merkeze nasıl döneceğini sormak için girdi. Bakkal onu kovalayan sinir kalabalığın bir parçasıydı ve bunun üzerine derhal toplanan kalabalık seyfoyu güzelce sopaladı ve  bununla kalmayıp parasını ve telefonuna da aldılar. Kendinden geçen seyfoyu tren garına geri bıraktılar ve ortadan kayboldular. Belli bir süre sonra kendine gelen seyfo en azında bildiği bir yerde olmanın sevinci ile eve doğru ağır adımlarla yürümeye koyuldu.

8 Temmuz 2011 Cuma

Yatağımdan kalktım da geldim

        Sevgili Lesotholular
        Uyku tutmadı yine ben de kalktım geldim yatağım sizler için. İki satır bir şeyler anlatıp gideyim dedim kendimce. Fena mı etmişim ha? Orasını bilemiyorum artık. Ayak bileğim ağrıyor niye ağrıyor durduk yere hiç bilemiyorum. Kendisini zorlayacak her hangi bir harekette bulunmadım ama o umarsızca ağrıyor beni uykumdan ediyor belki de. Ya onun yüzünden uyuyamıyorsam ne olacak. Sana soruyorum sol ayak bileğim niçin böyle yapıyorsun.
        Halbuki bundan 2 saat önce güzelce duşumu almış, diziden bir bölüm seyretmiş son sigaramı da içip yatağa girmiştim. Uyumayı ümit ediyordum ama olmadı. Olmayınca olmuyor sevgili Botsvanalılar. Zorlamak istemedim ben de yatakta kendi kendime boğuşacağıma gideyim de bir bloguma,bir facebookuma, bir twitterıma ne bileyim bir kariyernetime bakayım dedim. Zira işsiz olduğumdan mütevellit en çok tıklanan siteler arasında kariyer net 3. sırada şaşırtıcı bir istatistik değil ama paylaşayım dedim. İşsizliğimi ön plana çıkarmak istedim.
       Peki ya buzdolabını açınca burnuma hindistan cevizi kokusu gelmesine ne demeli. Yazımı yazarken kendime kola almak için gittiğim buzdolabı bildiğiniz hindistan cevizi kokuyor. Coco star falan mı zulalamışlar diye alt üst ettim ama yok bulamadım olsa yerdim ne güzel olurdu değil mi? Sabahın köründe işim gücüm var o daha can sıkıcı değil mi sevgili Nabimyalılar. Oysa akşama kadar olmasa da en azından öğleye kadar uyumayı planlıyordum. İşte bu can sıkıcı durum karşısında ne yapmam gerektiğini kestiremedim. Erken kalkmam lazım o yüzden erken yatmalıyım gibi bir düşüncem olmadı ama normal her zamanki yattığım saatte yatsam uyusam fena olmazmıydı. Neden kaçtı şimdi uykum.
       Uykumun geliş gidiş saatlerini çözemedim bazen olmadık yerde geliyor bazen olmadık yerde gidiyor bir dengesizlik hakim durumda. Mesela şehirlerarası otobüs yolculuklarında kaçan uykum şehiriçi otobüslerinde ayakta olmama rağmen gelip beni buluyor ve bir şekilde ayakta da olsa uyumayı başarabiliyorum. Bu ne iş anlamadım. Kendisiyle uğraştığımda değil bıraktım zaten ne hali varsa görsün ama bazen can sıkıcı oluyor işte.
       Sevgili Mozambikliler bir de bloglara baktım demişken aklıma ne geldi biliyor musunuz? ... Bilmiyorsunuz tabi ben de yeni fark ettim. Yahu benim neden profil de bir yazı bir kendinden bahsedercesine küçük bir not yok. Kendime sordum ama cevap alamadım. Cevap alamayınca dur bir şeyler yazayım hele dedim ama yok aklıma bir şey gelmedi sizce ne yazayım ki oraya. Ne yazmalıyım ya da illaki yazmalı mıyım neden durduk yere şartladım kendimi. Yazmasam olmaz mı ama yazarsam güzel olur gibi geldi. İyi de ne yazacağımı bulduramadım ne yapsam ne etsem hiç bilemedim bir eksiklik gibi hissettim açıkçası. Ne yapmam gerektiğini de hiç bilmiyorum kaldım öyle ortada. Uykum gelir gibi oldu yatağa gitsem mi acaba. Gidersem kaçar o biliyorum feyk atıyor şimdi. Kendisini doyumsuz kılmak için böyle oyunlar oynuyor şu garip bünye üzerinde.
      Sanırsam gidiyorum.

     Gittim sevgili Zimbabveliler.

7 Temmuz 2011 Perşembe

Endülüs

        Sevgili Flamenko severler. Sizlere bir endülüs gecesinden Cadiz sahillerinden gitarımla seslenmek isterdim ama evde olduğum için mecburen yatağımdan sesleniyorum. Nasılsınız iyimisiniz gibi sorular sormak istemiyorum. Soru sormak için burada değilim ama sizin sorularınız varsa pek tabi ki cevaplarım. Var mı sorusu olan? ... Yok tamam o zaman konumuza devam edelim.
       Cadiz'de okyanus kumsallarında koşturan çingene çocuklara ve onları eve çağıran annelerine buradan sevgilerimi yolluyorum. Çok ilginç bir yerdir orası ilk avrupa şehirlerinden biri m.ö. 1100 yıllarına dayanan tarihi olan flamenkonun doğduğu aynı zamanda Camaron de la Isla'nın da memleketidir. Rahmetliyi saygıyla anıyoruz. Kendisi emek verdi bu işe paco ile birlikte çok işler başardılar. İçme dememize rağmen çok fazla tütün içtiğinden olsa gerek erken yaşta gitti dağ gibi adam. 
        Benim bir ara Cadiz'e uğramam şart. İspanya'da gitmemi düşündüğüm tek yer orası yukarılar pek sarmıyor. Şimdi durduk yere neden İspanya'ya gidiyorum onu da anlamış değilim ama gün gelir gidecek olurum ne bileyim ben.
       İşin aslı şudur: Şarkı dinliyordum birden kendimi buralarda buldum yine şarkı bitti ben gidiyorum yine görüşürüz miskin.



4 Temmuz 2011 Pazartesi

Nerdesiniz

        Yine bir akşam vakti işten dönmüyorum. Çünkü bir işim yok ben de iş başvurusu yapmışım düşüncelere dalmış eve dönüyorum. Önce büfeye uğrayıp yiyecek içecek tedarik ediyorum ve ardından o kısa ama macera dolu sonunda evim olan ama sondan bir önce osmanın olduğu yolda devam ediyorum.
       İlginç bir şekilde bizimkilere rastlayamıyorum. Sağa sola bakıyorum sitenin bahçesine bakıyorum dikkatlice ama kimse yok ne lazoretti var ne de miçkov. Nerede lan bunlar diye düşünüyorum sonra da buralarda bi yerlerdedirler osmana sorarız diye devam ediyorum.
       Çok uzaktan birini gördüm zohora benzettim ama koşuyordu. Tam çıkaramadım ama hafiften kıllandım mevzuya. Nerde lan bunlar diye koşa koşa evin oraya osmanın yerine geldim. Baktım ki osman da yok duvarın arkasına baktım yok. Yukarı balkona çıktım orada da yok iyice uyuz oldum. Eve girmek yerine şöyle bi turladım sokağı kimse yok ortalıkta. Şaşkınlıkla eve döndüm mecburen.
       Biraz şımarıktırlar ama iyidir bizim çocuklar merak ettim şimdi. Satanistler mi kaçırdı acaba yoksa kötü niyetli kebapcılar bizimkileri kesip lahmacun mu yaptı acaba. Korkuyorum başlarına kötü bir şey geldi diye.
        "Halbuki akşam evden gitarı alıp sahilde akdeniz akşamlarını çalıp manavdan çaldığımız elma kasalarını yakıp bira içecektik." diye içimden geçirdiğim anda jeton düştü tabi bende. Koşarak caddebostan sahile indim  bir ateş yanıyordu. Yaklaşınca gördüm ki bizimkiler bulmuş gitarı akdeniz akşamları diye bağırıyor. Osman pilot olmuş zohora küfrediyordu. Yanlarına vardım beni fark etmediler tabi sadece osman değil hepsi uçmuş ama ben önce osmanın enseye tokadı yerleştirdim. " Abi noluyo yaaa " dedi beni fark edince hemen toparlandı . "Abi bira içer misin lazortetti kaldığı sitenin yöneticisinden tokatlamış bizde buraya gelelim dedik" diye savunmasını da yaptı arada. " Aç bakalım bir tane" dedim bende oturdum yanlarına. Lazoretti biramı getirdi. Oturduk hep beraber akdeniz akşamlarını söyledik. Miçkov başka şarkı çalamadığı için geçe boyunca aynı şarkıyı söyledik durduk. Herkes bi kız buluruz ümidiyle sağa sola bakınıyordu ama kimse amacına ulaşamadı.
        Biralar bitince kaldırdım hepsini hadi herkes evine diyerek kattım önüme mahalleye getirdim hepsini. Lazoretti kırmızı ışıkta yola atlayıp ezilme tehlikesi geçirerek zorda olsa karşıya geçti gelirken. Ben de kendisini tokatladım akşam akşam. İş çıkaracak başımıza onunla uğraşacağız birde. Osmanın tabi hiç bir şeyden haberi yok dünya umurunda değil geldi duvarına çıktı yattı. " Abi iyi akşamlar, görüşürüz" dedi ve uyudu ya da sızdı ne bileyim ben. Ben de eve geldim kaldığım yerden devam ettim.


Dipçik not: Ne diyor lan bu dememek için geçmiş bağlantılar göz atmanızda fayda var.
Hiç Sorma
Abi Ne Olsa Yerim
Havalardandır Abi

3 Temmuz 2011 Pazar

Yanlış Anlaşılma Var Gibi

        Sevgili grekoromen güreşçilerimiz bizi ülke olarak bir çok ülkede bir çok müsabakada temsil edip bize madalyalar alarak yaşattığınız onurdan dolayı sizlere teşekkür ederim. Sizinle inanın bir alıp veremediğim yok kimsiniz necisiniz nasıl geçinirsiniz bunlar hakkında da hiç bir bilgim yok. Merak da etmiyorum açıkçası. Bir de bütün bunlardan bana ne değil mi sevgili mahalle sakinleri.
        Ata sporumuz olan güreş ve cirit atmaya laf atıp onlarla alay ediyormuş havası oluşsun istemem. Böyle bir yanlış anlaşılma beni gerçekten üzer. Sizden ricam şudur ki yanlış anlamayın lütfen. Doğrusu nedir ne anlayacağız o zaman diye soracak olursanız. Ortada anlaşılacak bir durum yok kısacası ortada durum yok. Bütün bunların ne benimle ne de konuyla alakası yok. Nereden bulaştığımı bilemiyorum dostlar.
        Benim derdim şu dur ki yaz aylarının gelmesi ile insanların tatil heyecanın artması ve benim hiç bir beklentim olmamasıdır. Yahu yaz gelmiş bir tatile çıkayım efenim şöyle bir rahatlayayım derdin de değilim. Birinci tatil diye çıkmış olduğum bütün sahil gezileri bana ızdırap olmuştur. Mesela bir haftalık tatil sürecinde toplamda 20 saat falan uyuyorumdur. Yani günde yaklaşık 3 saat falan. Tatil sonrası bünyenin kendini toparlaması haftalar alıyor sevgili Altınkumlular. Gündüz denize gir sıcaktan zaten uyku yok derken gece mekanlara ziyaret derken sabaha karşı konak yerine var işte bir iki saat uyuyabilirsen ne ala. Bir de tatile orada kesin bir kız düşürüm ümidiyle giden mühendis psikolojisine girdiğimiz zaman iyice çekilmez bir hal alıyor tatil dönüşü o yüzden bu şekilde programlı tatillerden uzak durmak gerekiyor.
         Zaten iş güç derken nereye gidiyorsun derken iş güç kalmadı birde onun sıkıntısı var şimdi. Sevgili Datçalılar işsiz bir adam oldum ben şimdi neylesem diye düşünür oldum. Tabi işin içinden çıkamadım. Kimse çıkamaz geçiçi çözümler ve ileriye dönük hedefler tabi ki var ama yeterli değil.Kariyerimin geriye kalan kısmımda kendime başarılar diliyorum. Lütfen siz de kendiniz için bunu dileyin. Yarın ne olacağı belli olmaz. Ha bir de yalnızım ki o konuyu hiç açmıyorum sıkıcı bir konu zaten çok sıkılmış durumdayım. Haber etsek o yare gelse bomontiden ne güzel olmaz mı ?

28 Haziran 2011 Salı

Havalardandır Abi

        Yine bir yaz akşamı havanın biraz serin ve güzel oluşundan istifade edip otobüsten indiğim gibi eve gitmek yerine pastahanede çay içmeye gittim. İki saat değişik hareketler sonucu garsona kendimi göstererek bir çay söyledim. Beraberinde radyomu açtım sigaramı yaktım. Çay gelir gelmez iki şeker atıp hemen içmeye başladım. Biraz soğusun falan demedim sigarayla aynı anda çayı bitirip sigarayı söndürüp çayın son yudumunu alıp hışımla ayağa kalktım. Arka masadaki teyzeler biraz korksa da kasaya yönelip hesabı ödedikten sonra evin yolunu tuttum.
        Karşıma çıkan manzara beni şaşırttı doğrusu bizim uyuşuk Zohor önüne kattığı 3 sarılı beyazlı kediyi sağa sola kovalıyordu. Kış boyunca o demir parmaklıkların dibinde oturan kedi kaplan kesilmiş diğer kediciklere kimin büyük olduğunu göstermeye çalışıyordu.. Şaşırdım tabi bu duruma bişey diyemedim tabi hemen orada durumu seyreden Miçkov'a yöneldim ve " Lan oğlum bu salağa zehirli et mi yedirdiniz ne kudurdu mu lan bu " diye sordum. Miçkov gayet laubali bir biçimde "abi Kafası güzel galiba sabahtır bir şeyler peşinde ama ben de çözemedim dur bakalım çıkar kokusu yakında meydana dedi." aslında güzel cevap verdi şaşırttı laubali dedim ama onun karakteristik özelliği o.
        Az ilerde sızan havaların güzelliğine aldanıp geceyi gündüze karıştıran ayyaş Lazoretti'ye gelişene güzel bir tokat attım. Nereden geldiğini bilemedi , feleği şaştı şaşkının. " Abi, abi noluyo yaa " diyebildi sadece. " Ne içirdin lan Zohor'a " diye sordum. " Abi akşam yemeğinde arkadaşlar davetliydik iki kadeh şarap içti gerizekalı buraya zor getirdim." dedi. " Olum kafayı mı yediniz lan biraz akıllı olun çoluğa çocuğa karıştınız bak şu yavrulara yazık değil mi ne biçim babalık lan bu " diye biraz azarlayıp eve doğru devam ettim tabi.
        Duvarın orada Osman'ı aradım tabi sağa sola bakındım balkondan seslendi bana hayvan. " Abi gel balkon sefası yapalım iki dakika muhabbet ederiz epeydir yoksun özledik be abi hadi kırma bizi bak havada güzel dolan gel be abi. " diye yalvarınca bizim Osman kıramadım tabi. Bir de şu serserileri böyle başı boş bırakmış onun da hesabını sorarım diye çıktım yanına. Neyse geçtim masaya bizimkinin benim sigara paketini masaya koymamla hemen bir dal çıkarıp " içiyorum abi " demesi bir oldu. Hiç değişmeyecek bu hayvan. " Abi bira içermisin" diye sorunca bende " içelim Osman " dedim. Hemen çocuğu çağırdı "abi şuna para verde alıp gelsin bana da alsın hem bir tane karşılıklı içeriz." diyerekten kendine bira da ısmarlatmış oldu. Bu kadarı yetmezmiş gibi aç olduğundan dem vurup yiyecek bir şeyler aldırmaya çalışsa da beni kandıramadı. Tabi beni kandıramayınca trip atma gaza getirme gibi değişik yöntemler uyguladı ama nafile. Ben de hemen şu mahalledeki kedilerin durumu sorup gideyim diye düşündüm. Konuya bir türlü giremedim. Osman anlatıkça anlatıyor. Geçen şöyle manita düşürdüm böyle içtim kafam bi dünya derken bi yerlerden konuya daldım artık. " Lan oğlum bu salak Zohor'u falan gördüm yolda demin hepsi manyak olmuş lan niye boş bırakıyorsun bunları    her önüne gelene salça olup rahatsız ediyorlar. Ne o artık sözün geçmez mi oldu 3 günlük bebelere." diye damardan girdim. " Yok abi ne alakası var döverim hepsini şimdi sana yanlış bi hareket mi yaptılar." dedi. Ben de " yok lan bana ne yapacak gerizekalı hepsi kaplan kesilmiş diğer kedileri kovalıyor mart bitti bunlar hala iş peşinde." diyerek durumu açıkladım ama bizimkinin kafası olmuş olduğu için idrak edemedi mevzuyu. " Abi havalardandır bir açıyor bir kapıyor bizimkileri de çarptı tabi dengesiz oldular bi kaç gündür." diye saçma bir cevap verince Osman ben de onu balkondan aşağı attım hemen dengeyi falan sağlayıp 4 ayak üstüne düşüp koşarak uzaklaştı. Ben de hemen aşağı eve gittim bi kaç gün beni görünce kaçtı Osman. Ben de bir kaç gündür epey rahatım sigarama ve birama ortak yok ne güzelmiş lan böyle...

Çok başka



        Yazacaklarımın şu ot ile uzaktan yakından alakası yok sevgili yeşiller. Tamam yeşili seviyoruz her daim ama konu çok başka bildiğiniz gibi değil dur anlatayım da merak içerisinde kalmayın.

 -miskin naber lan !
 -  lan, la falan böyle konuşuyorsun sonra kaba bir görüntü çiziyorsun olmuyor. Kaç kere uyarmam gerekecek bilmiyorum valla.
- Tamam uzatma bir hatır soralım dedik başladın nutuk çekmeye.
- Hee "ben böyleyim" de kurtul işin içinde dimi bak beni sinirlendiriyorsun
- Tamam miskin sakin ol yazıya geçiyorum müsadenle
- Ne halin varsa gör.

     Gördünüz mü sevgili Zagrebliler. miskin bile çekemez oldu artık beni nerelere gitsem nasıl etsem diye düşünür oldum. Düşünür oldum derken böyle filozof falan olmadım gazetelerde bir köşem falan da yok. Sizlere yatağımın baş köşesinden sesleniyorum.
     Çok yalnızım lan! Hani öyle böyle değil baya bildiğiniz yalnız gibi değil çok başka. Ya çok mu çirkinim la ben neden hiç bir kız bana bakmıyor diye soruyorum kendime durum çok fena. Hoş geçen gün karöshi bi gazladı şöyle yakışıklısın böyle yakışıklısın dedi ama tesir etmedi. Yalnızlık ömür boyu dedi durdu sabaha kadar MFÖ abimiz başımda tabi fayda etmez. Yani aslında uzatılacak bir şey yok yalnızım bitti nokta işte bu kadar.
        Pek sevgili alıngan dostlarıma durumu anlatıyorum ama yok " biz varız olum ne yalnızlığı gerizekalı " diye tepkiler alıyorum. Buradan sizlere sesleniyorum pek kıymetli dostlarım ben size siz yoksunuz dedim mi? Hatırlamıyorum öyle bir şey dediğimi. O zaman neden   yalnızlığımın bana vermiş olduğu bu asabiyeti bu asi tavrı kullanmama izin vermiyorsunuz bırakın da şöyle rahat bir isyan edeyim yaa. Ağız tadıyla bir yalnız bile kalamadık hemen teselli, bir avutma ya biriniz de " oğlum yalnız ölürsün sen durumun çok fena böyle devam ederse bi kaç yıla gidersin" dese şöyle bir korkutup isyanımı gazlasa fena mı olur. Nereden geliyor bu kadar umut içinize ben anlamıyorum ki.
       Kıymetli dostlarım tekrar size sesleniyorum sizin yeriniz ayrı lan! sizden yana bir sıkıntım yok. Olsa zaten söylerim sizden mi saklayacağım yani. Bu yalnızlık başka çok başka öyle bildiğiniz gibi değil.
       
      "Durun ya ben bi yerde isyan edecektim ettim mi ? Kaçırdım mı yoksa bilemedim ki. La kafa bırakmıdınız bende gidiyorum ben yaa! "



Kendime şarkı sipariş ettim bu olsun dedim.

26 Haziran 2011 Pazar

Mim ama sonunda sapıtabilirim Dİkkat !

konu; küçükken sizlere uyarı, korkutma veya batıl inançlar nedeni ile söylenen, ama siz o afacan çocuk aklınızla söylenenleri gözünüzde çok alakasız bir şekilde canlandırdığınız, korktuğunuz, fakat büyüyünce “lennn, nasıl da yediler beni bununla küçükken” dediğiniz bir şeyler var mı? varsa bunlar nelerdir?




Özetle pek kıymetli pandora gecenin bi vakti ki ben tv izlemeyen biri olmama rağmen kafayı sıyırıp tv izlerken mim ile çıkıp geldi karşımıza. Neyse konu neydi yaa. haa.. tamam tamam..




Şimdi böyle gece gece denilince bana da gece tırnak kesilmez oğlum dediler ufacıkken. Ben de tamam kesmeyelim uzasın desem de kesmek gerekiyordu tırnakları. Ama niye gece kesmiyoruz sorumun cevabı eskiler öyle der oğlum olunca. Ben de doğal olarak eskileri düşündüm sonra da dedim ki eskiden tabi kesilmez gece tırnak ışık yok bir şey yok tırnağı nasıl kesiyorsun. E şimdi bu eskiler gece tırnak kesmeye çalışınca karanlıkta parmakları kesince bir de bu kestikleri tırnak kabın çanağın içine uçunca daha gece tırnak kesilir mi kesilmez tabii.



Kendimce böyle yorumladım olayı ve evet eskiler haklıymış dedim ama kimseye anlatmadım durumun bundan ötürü olduğunu. Onlar hala eskiler öyle derler diye kesmezler tırnakları geceleri ama şu ampülün bulunuşundan bu yana geceymiş gündüzmüş bunlar çok önemli mevzular değil. Nefasetle tırnak keserim dedim ve bu söylentiyi kendimce çökertip huzura erdim.




Küçükken böyle içine kapanık sessiz sedasız güzel bir çocuktum belki hala öyleyim evet ama beni kandırdığını zanneden yüzlerce insan tanıyorum. Sadece onlara karşılık vermediğim için hiç bir zaman gerek duymadım için o kadar basit düşünemediğim için sessiz kaldım ama kimse bu cevabı anlamadı. Hayatımı zorlaştırsa bile bu durum herkese gereken cevabı verdiğim için kendi açımdan sıkıntı yok. Her zaman verilecek bir cevap vardır bu bazen susmak olabilir anlayana.




Daha da önemlisi sevgili limon aromalı dostlarım içinizde cevapsız sorunun kalmamış olmasıdır.

24 Haziran 2011 Cuma

just open your eyes and listen to me...






The Hooters - Johnny B
(1987 SONY BMG MUSIC ENTERTAINMENT)

it's a sleepless night, she's callin' your name 
it's a lonely ride, i know how you want her 
again and again, you're chasin' a dream 
but johnny my friend, she's not what she seems 

johnny b., how much there is to see 
just open your eyes and listen to me 
straight ahead, a green light turns to red 
oh why can't you see, oh johnny b. 

and when you drive her home, is she sittin' real close 
then she make you weak, well thats the way that she wants you 
you've strung out again, she's taken you over 
you've been here before, why can't you let go 

johnny b., how much there is to see 
just open your eyes and listen to me 
straight ahead, a green light turns to red 
oh why can't you see, oh johnny b. 

and when she calls your name, my sweet johnny b. 
you can drive all night and you know she'll be waiting 
to love you again, her kiss is her poison 
forever inside you, wherever you go 

johnny b., how much there is to see 
just open your eyes and listen to me 
straight ahead, a green light turns to red 
oh why can't you see, oh johnny b. 
oh why can't you see, oh johnny b.



        Kıymetli The Hooters üyeleri trafik kazasında kaybettikleri arkadaşına ve sevgilisine yazmışlar kendilerine saygısızlık etmek istemem. Etmem de zaten niye öyle bir şey yapayım ki durduk yere. Ama böyle şarkı yapılmaz ki. İnsan "Johnny ne yaptın koçum sen değer mi kendini heba ediyorsun" diyor dinledikçe. 

        Tabi bir de şöyle bir şey var Johnny'nin bu ibretlik hikayesine bire bir olmasa bile benzer bir durum ile karşılaştıysanız hayatınızın bir evresinde. Şarkı sizi gecenin karanlık sokaklarında tek başınıza bırakıveriyor. Normal bir insanın bile bir kaç kez dinlemesiyle içinde bir burukluk bırakan bu şarkı. Bir de onu yaşayanı ne yapmaz sevgili kırmızıda geçen samurailar.
        
        İşte bu gece bu şarkı ve hikayesini önceden bilip dinlemiş olmama rağmen kendi hikayeme benzer olması ile beni daha fazla etkiledi. " Yine alkole başvurdun da kendine bahane arıyorsun miskin" dediğinizi duyar gibi olsam da sizi umursamıyorum bu konuda ortada alkolle ilgili bir durum yok. Kafalar zaten güzel olmuş bunu fark ettim alkole ne hacet dedim. Nasıl iyi demişim değil mi sevgili bakkalın çırağı. 

       miskin sadece gözlerini aç ve beni dinle. Yeşil ışık kırmızıya dönüyor. Bu ne demek? Durman gerek. 

       O zaman bana müsaade sana rast gelsin :)

23 Haziran 2011 Perşembe

no escape this time from you...



MSG - Nightmare
(Lyrics)

Nightmare lying here in the dark
Scared like my dreams made their mark
I wonder
Dreamer always alone
Lost in a part of myself I can't find anymore
I wonder if it's gonna end tonight

I can't sleep alone anymore
I need you here with me
Even though I closed all the doors
There's somethin' holdin' me

Never Ending Nightmare
Always there instead of you
Never Ending Nightmare
No escape this time from you

Lately been around someone new
Needed to fill in the space
That once sheltered you
Still I worry, if you're gonna be alright

I can't sleep alone anymore
Need someone here with me
All I ever wanted and more
My dreams are fighting for

Never Ending Nightmare
Always there instead of you
Never Ending Nightmare
Punishing me for the things I do
Never ending Nightmare

No escape this time from you


        Böyle şarkı yapıp piyasa süren değerli MSG üyeleri buradan sizlere seslenmek istiyorum. Ya bir şarkı yapıyorsunuz iyi güzel hoş ama bu insanın ruh hali nedir bunu dinlerse ne olur demek yok. Şu şarkıyı dinleyene kadar ne kadar mutlu mesut bir insandım ben neden durduk yere bunalımlara sokuyorsunuz beni. Sonra bu gece nasıl bitecek. Bitmez tabi kafamı bırakıyorsunuz insanda. Akşama kadar uğraş çalış gel eve bir rahatlayayım bir müzik dinlesem de ruhumda beslensin diyorum. Bir de ne göreyim ruhumu alıp gitmiş karanlığa bırakmışsınız sonra da bu gece biter mi? 

        Şaka bir yana sevgili melankolik satırlar. Bunalıma girmenin anlamı yok. Durduk yere masraf öbür türlü bana uyar ama şimdi tekele git gereğinden fazla alkollü içecek al, sigara al sabah kadar onları iç hem cebine yazık hem   sabaha kadar oturduğuna yazık. İş güç olmasa belki düşünürsün ama yok yani sabah erkenden kalkılacak belli bir şey. O yüzden bu zamanları iyi ayarlamak gerekiyor bir cumartesi akşamına denk getirmekte her zaman fayda var. 

        Şu güzelim şarkıya yaptığın yoruma bak miskin. Şarkı güzel bir şarkı olmakla beraber her daim sevdiğim bir şarkı sen altında nasıl yorum yazıyorsun. Neyse sevgili nokturn kardeşler miskine aldırmayın rahat olun.

21 Haziran 2011 Salı

Biz ne zaman bir araya gelsek "Bi büyük" oluruz

        Tabi ki buradayım sevgili ince uçlu nokia şarj aleti arayıp ta bulamayan şarjı bitik dostlarım. Zaten nereye gideceğim 17.68 metrekare odada. Geçen gün değişiklik yapayım dedim yataktan kalktım kanepeye uzandım birde ne göreyim. Tabi ki aksiyon filmlerinden kopup gelen bir rüya gördüm. Merak edilecek bir konusu yok elimde revolver biraz dehşet saçıp iddaa bayiinde 4 kişiyi öldürdüm daha sonra kaçarken uyandım. Az kalsın yakalanıyordum kaçak dostlarım. O yakalanma korkusu en üst seviyeye çıktığı anda gözlerimi açıp kurtuldum o korkudan. Sık rüya görmediğim için doğal olarak uyanınca da " Ne yaptım lan ben " diyerek en az 37 saniye odaya ve yatağa baktım. Bu kısa sürenin sonunda anladım ki gerçekten kaçmak güzel bir hareket değil. Zaten bir kere yataktan kaçıp kanepeye sığınmak ne kadar akıl karı bir iştir. Yağmurdan kaçanlar hep doluya tutulanlar değil midir zaten sevgili her yağmur yağdığında toprak kokan dostlarım.

        Şarjım bitiyor o yüzden hemen anlatıyorum hiç uzatmadan. Anason kokan dost meclislerini özlemişim sevgili rakısında buz dostunda kusur aramayan kardeşlerim. Kaç saattir uyku nedir bilmiyorum ama muhabbet güzel bir şey. Daldan dala atlar gibi yaptım ama ne yapayım bir an duygu yoğun oldum ne yapayım. O kadar vakittir miskine bir şey yazmadığımdan için böyle oluyor galiba.

        Eğer her hangi bir şeyin tadı damakta kalıyor ise bilmemiz gerek tek gerçek o şey güzeldir. Çoğu şey damağımızda küçücük bir etki bırakmadan midemize sadece karın doyurur. " Ne güzel işte aç mı gezelim yani " demeyelim. "Bir dakika sosyal mesaj veriyorum gideceğim."

        Bütün kıymetli olan, tadı sürekli damağımızda kalacak olan her şeye aç kalalım. İştahımız, isteğimiz bitmesin işte o güzel dediğimiz muhabbete hep aç kalalım diyorum. Ben hep açım biliyorsunuz aziz ve muhterem dostlarım.

        Son olarak yemek duası "Tanrımıza hamd olsun. Milletimiz var olsun."

        "Afiyet olsun."

17 Nisan 2011 Pazar

Perro semihundido / MİM

Bir de baktım ne göreyim mimlenmişim. Hem de 2 kişi tarafından bir korku saldı tabi iki tane mime nasıl cevap yazacağım diye. Ama neyse ki aynı mimmiş ikiside tek cevapta iki kişinin mimine cevap yazmış olacağım kedilerine teşekkür ederim Mr.E ve Ukeladümbeleği , kediniz yoksa kendinize teşekkür ederek konuya geçmek istiyorum.

Mim konusu: Şu an kendi ruh halinizi anlatan, bir ezginin melodisiyle ya da bir şiirin satırlarıyla ya da bir veciz sözle ya da bir resimle aktarınız. Seçim sizin, hangisini istiyorsanız.


Ogün Sanlısoy - Yukarıya Bak

İşte bu resim ile şarkının  birbirini tamamlaması şeklinde bir haldeyim yani anlatmaya kalksam uzun sürer herkes kendi sevdiği şekilde anlayıp yorumlasın. 

Ben mimleri paslama konusunda biraz beceriksiz olduğum için kimse alınıp gücenmesin hepinizi mimlemek isterdim ama şimdi etiketle falan uğraşmak zor geliyor valla. O yüzden özür dilerim. MİMLENDİNİZ. 

7 Nisan 2011 Perşembe

Abi ne olsa yerim..

İşte öyle demiyordu bizim osman. Yemek seçiyor beğenmezse dönüp gidiyor ve karnını başka yerlerde doyurup geri geliyordu. Bu gün kabına bol yoğurt koydum ve ekmeğin içini ufaladım. Bir nevi kendi yemeğimden verdim ona ama o ne yaptı döndü gitti. Kaba dökmemiş olsam ben yerdim lan onu. Zayi oldu güzelim yemek derken komşu çöpten çıkan Lazoretti koştu geldi. " Abi hayırdır ziyafet mi var ne getirdin" diye sordu. İtalyan işi soslu ekmek var aga yermisin dememe kalmadan yumuldu tabağa.
Ulan elin italyanı havada kapıyor ben yesem yerdim diyorum. Bizim osman kaçıyor ne iş anlamadım. Lazoretti yemeğini bitirip usulca kaçarken yakaladım ensesinden." Lan geçen gün kiminle alay ediyordun  sen haaaa..! " dedim tabi biraz tırsarak " Abi ben öyle lafın gelişi takıldım sana" dedi. "Lan oğlum öyle takılacak adam mıyım ben" dedim. Yarım yamalak türkçesiyle biraz italyan ağzı ile " Kusura bakma abi " diyordu. Bıraktım bende yoluna gitti. Yolu dediğim 15 metre ilerdeki çöplük. Ne varsa orda bilmiyorum ama başka kediyi sokmaz çöplüğüne kendiside ayrılmaz başından. Çöp arabasının sesini duyunca bi kaçar kaybolur ortalıktan o kadar.

Osman bulundu geldi 2 saat sonra cama tıklıyor. "Hayırdır ne oldu lan ölmedin mi sen? Daha zehirleyen olmadı mı seni " diye takıldım kendisine. " Yok abi kim zehirlicek bizi allasen ya" dedi gevrek gevrek. " E ne var olum cama gelmişsin ne istiyorsun lan" dedim. "Abi evde gördüm seni bi terslik mi var merak ettim." diye sordu. Sanki bir şey olsa koşup gelecek. İlk fırsatta kaçar benim tanıdığım osman. " yok lan ne olacak oturuyorum işte" diye tersledim gitsin diye. Biraz kıvrandı dolandı sonra " Abi ya yemek yedim şimdi de bir sigaran varsa, yemeğin üzerine iyi gidiyor biliyormusun." diyerek sigara istiyordu. Niyet anlaşıldı kıvranmaların sebebi bir sigaraydı. Masadan aldım sigarayı " Lan ben yemek verince kaçtın gittin, beğenmedin yemeği lazoretti yedi valla hepsini sana yok bundan sonra yemek falan uyuz ettin beni. Al şu sigarayı da gezinme ortalıkta. Ha bir de sotelen bir yere de öyle iç gören olmasın sonra benim başım ağrıyor." diye iyice tembihledim hayvana. " Abi ayıp ediyorsun valla işim çıktı acil ben ondan gittim. Öbür türlü biliyorsun ben ne olsa yerim." dedi ve gitti. Sigara için teşekkür bile etmeden.

6 Nisan 2011 Çarşamba

Middle Earth

Sevgili Hobbitler.
Yine mükemmel bir Yeni Zellanda sabahında işe gidiyorum. Yani orada mükemmeldir sabah bizim burada puslu, kalabalık, gürültülü bir sabah işte. Diğer günlerden farkı olmayan. Biraz daha soğuk ve yağmurlu o kadar. Sıkıcılığından hiç bir şey kaybetmemiş bir İstanbul sabahı ve işe gidiyorum. Geç kalmışım bir de umurumda değil ama geç kalınca daha heyecanlı olur diye düşündüm. Halbuki her gün geç kalıyorum ve gayet normal bir durum. Sözü uzatmadan o sabah karşılaştığım bir yazıyı sizinle paylaşmak istiyorum. Müsaade eder misiniz bilmem ama ben paylaşıyorum işte. Of ne uzattım ama...

Sabah aç karnına cebimden çıkardığım sigara paketinde "sigara içmek öldürür" yazıyordu. Bunu görünce hiç düşünmeden sigaramı yaktım sevgili uruk-hai'lar. Aklıma gelen tek şey acaba karpuzun üzerine de karpuz yemek yaşatır ya da köftenin üzerine protein almanın faydalarını yazarak satış yapsak daha fazla mı satış yaparız. Şimdi bu "öldürür" yazısını umursayan güzel elflerimiz acaba "yaşatan" yazıyı da umursar mı diye düşündüm. Yaklaşık 3 dakika 38 saniye sonra " Lan elfler zaten ölümsüz sigarayla karpuzla ne işi olacak " dedim.

Ya işte öyle sevgili Elendilin oğulları. Adamlar kaçmışlar mis gibi yeşilliğe gürültü yok, çalışmak yok, " hoop kardeşim sen ne yapıyorsun" diyen yok. Ekmek elden su gölden güzelce hatunların arasında o dağ senin, bu tepe benim, şu şelalenin altı kimin derken yaşayıp gidiyorlar. Başlarına bir sıkıntı gelmedikden sonra ölmezler de. İşte ne zaman dara düşseler sıkışsalar ya kaçıp giderler ya da ölürler.rahatlar bir kere dur şunu döveyim iki ağzını burnunu kırayım demek yok. Yapsa yapar yani obamayla güreş tutsa hepsi de döver yani. Ama yok adamlar rahat. Ne uğraşıcam dünyanın kahrını ben çekeyim hasta olmam yatağa düşmem, vergim yok algım yok. Bi yanım ağrısa iki ot yerim geçer valla zihniyetinde kendilerine çizdikleri yoldan devam ediyorlar. Helal olsun kardeşlerime.

Sigaram bitti ve metrobüse koştum. Nasıl bir kalabalıktır ki insanlar birbirini eziyor genç yaşlı demeden. " Eyvah. Sauronun orduları kapıya dayandı da kaçıyoruz." dedim içimden. " Neyse akşam varır dayanırım kara kapılara o zaman görüşürüz senle." dedim ve kalabalıkta ses etmeden cama kafayı yasladım. Metrobüsten inerken de aynı koşuşturmaca. İnsan sıkılır lan her gün bunlar ne yemiş ne içmiş böyle anlamıyorum sevgili rohirrimler. Hayat işte herkes para peşinde koşuyor. Bizim gerizekalı smeagol da  yüzük peşinde koşturuyor. Sefillik aynı, rezillik aynı, sonuç aynı hüsran üstüne elin hobbitinden yediğin dayak yanına kar kalıyor.
Hadi tam ulaştık, kazandık derken hopp ateşe düş öl olacak iş değil sevgili Gollumlar.

1 Nisan 2011 Cuma

Lan oğlum sen....

Karanlık odada yalnız başına korkuyordu Kufralı Tankut. Korkmasın da ne yapsın karanlıkta sesler yükselirken.
Tankut liseye yeni başlamıştı. O yüzden yaptığı bütün angutlukları büyük bir maharet olarak görüyordu Tankut. Sınıfın en güzel kızı olan Sevilay'a aşıktı. Sevilay da sınıfın tüm erkekleri ona aşık olduğu için kimseyi umursamıyordu. Ancak bu ilgi hoşuna gidiyordu tabi ki. Tankut ve arkadaşlarını bir o yana bir bu yana sürükleyip duruyordu.Tankut ve arkadaşları aldıkları sprey boyalar ile kızın yollarına, duvarlara ilginç bir o kadar komik yazılar yazıp kızın gönlünü çalmayı hedefliyorlardı.
Tankut bir gün eve içkili bir halde salınıp geldi. Arkadaşları ile bir köprü altında iki bira içmişti. Ancak kafası bir milyon olmuş üzeride leş gibi bira kokmuştu. Durumu eve gelince ilk olarak annesi fark etti. Terlikleriyle Tankut'a dalan annesi hala sakinleşemediği için Tankut'u oklava ile dövdü. Tankut hala " Seviyorum ulan ! " diye naralar atarken babası işten geldi.
Durum bir üste taşınmış babası annesinden kontrolü almıştı. Havada uçuşan onca tekmeden sonra Tankut nihayet ayıldı ve yatağına geçti. Çok fena dayak yemiş olduğunu yatınca her yerinin ağrımasından anlayan Tankut ertesi gün hasta numarası yaparak okula da gitmedi. Aynı olay bir kaç ay sonra tekrar nüksedince babası dayanamadı ve Tankut'u okuldan aldı. Ertesi gün okula gitmesi gereken Tankut Bostancı sanayine gidiyordu. Yağın, kirin, pasın içine gidiyordu.
Tankut sanayinde çalışmaya başladı ve bu duruma alışması çok uzun sürmedi. Oradan arkadaşlar edindi kendisine. Tankut oradaki arkadaşlarına kızı anlatıyordu sürekli ve akşam olunca sprey boyaları kaptığı gibi köprülere viyadüklere koşuyordu. Aslında Tankut bu tarz angutlukları seviyordu. Kız bahane tabi.
Tankut yaşı biraz ilerleyince sıkıldı köprülerden viyadüklerde zaten yazacak yer kalmamıştı. Akşamları kahvede batak oynamak daha eğlenceli gelmeye başladı. Tankut akşamları kahveye oradan eve derken saçma bir hayata ayak uydurdu sonunda.
Derken askerlik geldi çattı. Tankut orada çok dayak yedi ama babasından ustasından alışıktı bu duruma. Yaptığı her hareket angutca olan Tankut daha çok dayak yiyecekti askerde  belli ki. Ama her seferinde " Lan oğlum sen askerde çok dayak yersin " diyen ustası geliyordu aklına ve ağlıyordu Tankut.

28 Mart 2011 Pazartesi

Hiç Sorma

İşten çıkmış yorgun argın eve dönerim her akşam. Durak ile ev arasında belli başlı noktalarda belli başlı kediler vardır. Geçerken laf atarız birbirimize yine öyle bir akşam. Bakkaldan aldığım nescafeler ile eve doğru giderken daha ilk köşeyi dönmemle sevgili uyuşuk kedi Zohor karşıma çıktı. "Naber lan it " Dedim bir göz attım. " İyidir abi her zamanki gibi " dedi devam ettim tabi yoluma önemsemedim iti. Şimdiye kadar olduğu gibi. Karşıda duvara uzanmış Miçkov " Abi erkencisin bu akşam " dedi geriniryordu. Yeni kalkmış uykudan belli. " Akşama kadar yatıyorsun lan şurada. Dünya sana güzel " dedim. " Yok be abi " dedi. Muhabbeti fazla uzatmasını istemediğim için cevap vermeden yoluma devam ettim. Biraz ilerde çöpün başında mahallenin ayyaş kedisi Lazoretti kaldırdı başını. " O abi erkenciyiz nevale yok hayırdır çulsuzmusun yine " diye dalga geçercesine sordu. " Hafta içi çalışıyoruz olum yok nevale falan öğrenemedim aylardır " diye tersledim. " He abi kesin öyle ben bilmiyorum zaten geçen ay hiç görmedim seni " diye iğneleyici laflarından sonra çöpe daldı tekrar. Zaten çöpe dalmasa ben ona dalacaktım. Kendisi için hayırlı olanı yaptı. Yarın tokatlarım ben onu siz merak etmeyin sevgili Dumansız hava sahaları.
En son köşeyi döndüm eve varacağım fakat birini göremedim. Duvarın üstünde Osman'ı göremeyince şöyle sağa sola bakındım önce. Göremeyince Mart ayı tabi iş peşine düşmüştür bizim çapkın diye fazla üstelemeden devam ederken baktım ki Osman duvarın dibine sinmiş ağlamaklı bir vaziyette oturuyor. " Hayırdı lan Karadeniz'de amiral mi battı " diye gereksiz bir espri yapsam da gülmedi. Osman benim gereksiz esprilerime güler " Abi git işine yaaa nereden buluyorsun bu kadar gereksiz espriyi anlamıyorum." diye tavır alır sonra da gülerdi. Ama bu sefer hiç istifini bozmadı. Anladım ki önemli bir şey var. Oturdum yanına bir sigara yaktım uzattım ona da " Yok abi öksürtüyor onlar beni "dedi. Cebinden çıkartıp bir maltepe yaktı. Bıyıkları sararmıştı Osman'ın sigara içmekten. Sigarasını yakarken bıyıklarını yakıyordum az kalsın doğal olarak kızdı bana ama belli etmedi o kadar. " Dur be oğlum bıyıkları yakıyordun " dedi sadece. " Kusura bakma abi "dedim. " Ne oldu abi hayırdır " diye ekledim hemen. " Ne olsun be oğlum malum mart ayı geldi. Biliyorsun bu kış yengeyi kaybettik anayolda. Şimdi onu düşünüyorum yaş geçiyor Miskin şimdi bu yaşımda gidip kur yapmak dişi kedi kovalamak zor geliyor artık. Nasıl yapıcam hiç bilemiyorum çok yoruluyorum. Anayola atlasam mı diye düşünür oldum." dedi. Ne kadar " Abi saçmala olur mu öyle şey." desem de. Daha da dertlendi bir iç çekti " Hiç sorma valla ben öyle arabaların önüne atlayacak kedi değilim ama yoruldum be oğlum. Vaktimiz geldi artık bizim de fazla oluyoruz artık." diye ekledi. Ben de " Ne fazla olacaksın abi şurda duvarın üstünde yatmakla kime ne fazla olacaksın saçmalama kimsenin varlığından haberi bile yok kime fazla olacaksın kendi kendine kuruntu yapma hadi git bak şu çöpün oraya yeni manita düşmüş diyorlar yolda bizim çocuklar çöreklenmeden başına kap onu neyin eksik Miçkov'dan." dedim verdim gazı bizim Osman'a " Vallahamı la varmı hakket." dedi. Gözlerinin içi parladı şerefsizin sigaradan iki fırt çekip attı ve hemen topukladı.
Ertesi akşam baktım bizim Osman eski yerinde yanına almış manitayı Keyfine diyecek yok. Saçlarda bir kutu jöleyle yatmış duvara. Geçerken " Abi nasılsın ." diye sordum sırıtarak. Anladı tabi neye sırıttığımı. " Valla miskincim hiç sorma." dedi..

22 Mart 2011 Salı

Aşk Kuru Pilav Sever

Kimse de demiyor ki aç mısın yemek yedin mi diye. Varsa yoksa aşk, o kız beni terk etti evinde gitarın var mı gidelim öyleyse. Madem öyle sevgili fındıklı nescafeler ben de bir oturup düşüneyim bu konu da dedim. Düşününce aklıma bir şey gelmedi. Tekrar düşündüm ve evet aşk kuru pilav sever yanında şöyle güzel de bir cacık varsa. Keyfine diyecek yoktur.

Aşk göbekli kamyon şoförüdür sevgili mobil delvaclar. Nerede iyi kuru yenir bilir hemen orada molasını verir. Kurusunu yer o cacıklı falan diye tarif ettim ya öyle işte. Daha sonra güzel demlenmiş güzel bir çay yanında sigarayla körükler de körükler. Keyfine diyecek yoktur. Sonra koyulur yola bam teli olur. Tayfun Talipoğlu olur. Ne olacağını bilemez 8 yaşında çocuk olur. Yeri gelir 8. sınıfa giden talebe olur. Yeri gelir 80 günde devri alem olur.
Biz ne desek o olur aşk " Ben her türlü uyarım abi bana bakmayın kafanıza göre takılın. Rahat olun." der her seferinde. Ama "Yol uzun bir mola ver de kuru fasulye yiyeyim." der.

Sen de ısmarlarsın artık  bir kuru pilav. Ama dikkat et güzel yapsınlar. Tadı damağımızda kalsın geri dönmek isteyelim ama dönemeyelim. Çünkü ilerde daha iyi yapan yerleri de bilelim. O acıktıkça mola verelim. Hep daha iyisine gittiğimize inandıralım kendimizi çünkü onun için fark etmiyor iyi kötü kuru olsun da karnı doysun da gerisi hikaye. İyi olmuş olmamış kimin umurunda.

Demem o ki meydan da burger king'in önünde bekleme sen aşkı o kuru pilav sever. "İki saattir ne anlatıyorum ben" Beklenmez dedik sen götürürsün onu istediği yere. Beklersen gelmez bekletirsen de gider. O kuru pilav sever en iyi yapan yeri bilmiyorsan bir kuru fasulye pilav yapmayı öğrenmelisin hem de en iyisini.

İşte üst-insan kuru-pilav yapmasını bilendir. Size buradan söyleyip dağlara geri dönmek için geldim. Beni bir kişi anlasa bile o kadar yolu tepip geldiğime değer. Panayır kalabalık sivrisinek falan derken kuru fasulyeyi unutmayın. "Aşk öldü onu siz öldürdünüz açlıktan geberdi" diye devam etmek istemiyorum.

Haydi afiyet olsun.

16 Mart 2011 Çarşamba

Taşlama

Baktı atılacak taş yok yerden çektiği okeyi attı. Bu çocukla okey oynamak sıkıcı taşla dedikçe yarayan taş atıyor. Biz burada okey dönerken okey atıyor yana. Dayanmadım sevgili Cumali ustalar. " Salakmısın oğlum Selim ! " diye çıkıştım. Küstü andaval herif hem oyunu takip etmiyor hem de küsüyor. "Ben oynamam arkadaş" diyerek yıktım ıstakayı. Şevket abi çayları getirdi. "Tamam oğlum olur böyle şeyler kaçmasın tadınız haydi tavşan kanı bunlar bekletmeye gelmez" dedi ve gitti. O na da küfür ettim. İki çay satarım ayağına etmediği şaklabanlık kalmadı. Bilardo oynarken siyah topu yanlışlıkla sokan adama bile Semih Saygıner miş gibi davranması beni çıldırtıyor. " Lan oğlum nerde öğrendin ıstakayı böyle tutmayı" diye dalga geçmesi gerekirken " Kendine has bir stilin var" diyor. Gazlıyor ha gazlıyor.

Yeter artık sevgili küçük çıraklar. At yarışından hiç anlamam ama o kanal hep arkada açık kalsın isterim. Şevket nedenini anlamasa da onunda işine gelir. Takip eder ben de fonda çalan paco de lucia yı dinler okeyimi oynarım. Nişantaşında kahve bulmak zor insanların atlardan haberi yok şevket abinin sigaradan sararan bıyığını bilen de yok. Kim ne yapsın zaten. Kurtuluşta bir batakhaneye koşarız biz. Nişantaşı akşamlarından. Artık gitmez olduk tabi. Artık güzel kafelerde oturup dedikodu yapar olduk. Küfürler yerini esprilere sıkıntılara bıraktı. Artık okey atan yok. Bu yüzden küfür eden bir adam da yok. Vardır ama benim bundan haberim yok. Ben sadece yan masadaki kızı kesebiliyorum sonra kalk git o kadar.

Hayatta en son özleyeceğim şey okey oynamak olsa gerek hiç sevmem ama başka oyun bilmeyen bir guruh sizin çevrenizdeyse meçbur oynarsınız. Şimdi o kadar anlattım da bu neyin nesi demeyin sevgili döperler. Ben daha çok king oynamayı severim. Poker de oynarım çok kalantor gösteriyor puro falan içmek lazım, viskiler falan sıkar beni. King işte en kanlısından öğrenci işi olsun abi dercesine. Kahvehanelerde çok farklı hayatlar var çok güzel lan. Buradan hadi kahveye gidelim diyecek halim yok ama gidesim var .

Neyse bir ara şevkete uğramak lazım sevgili son ikiler.

13 Mart 2011 Pazar

Söyle Derdin mi Var

Sevgili Mikronezyalılar.

Neden masamda 4 çeşit bardak var diye düşündüm bu sabah ama hiç birini kaldırmadım yıkadım geri koydum hepsini. Bira bardağı, su bardağı, kupa ve termos bardak olmak üzere 4 tane hepsi işe yarıyor gün aşırı kullanıyorum. Neden kaldırıp dolaba koyayım ki dursunlar işte masada bana zararı mı var. Hem masayı zengin gösteriyor. Öyle kalabalık karmaşık değil biri kitabın üzerinde biri bilgisayarın yanından diğeri bir köşede. Öbürü nerede. Anam! bardağım eksik bulamıyorum. Hıımm elimdeymiş önüme koymuşum çay içiyorum da.

Kendine çay alsana diyecek kimse de yok evde sigara içmezdim evde artık çok önemsemez oldum. Dün sigaradan dolayı kangren olmuş bir bacak kestim çok önemsemedim. Mola verdim sigara içtim. Herkes tedirgin ben neden sakin. Bu sakinliğin arkasında ne var merak etmezsiniz değil mi. Etmeyin zaten bir bok yok. Ne olacak   ki umursamayış sakinliği bu hayatı. Zaten insanlara anlaşılmaz bir kişilik sergilemişim onlarda alışmış bu duruma. Hiç dikkatle bakmamışlar. Aslında ne kadar önemsediğimi. Ama onlarda haklı ben bile anlamıyorum bazen kendimi. Bir kedim bile yok diye dalga geçerken aslında yalnızlığımı anlattığımı kimse anlamıyor. O yüzden kendimi bazen bir böcek olmasa da kedi gibi hissediyorum. Kedi mi kedi nereden çıktı şimdi.

"Eskiden ne güzel şarkılar vardı dimi " diyen biri olmayın sizde sevgili Ruandalılar. Şarkılar eskimez onları eskitebiliyorsanız size diyebilecek hiçbir şeyim yok. Ne desem boş.

İki saattir boş boş konuşuyorsun miskin söyle derdin mi var der gibisiniz: Bu sefer onlar anlattı ben dinledim.




11 Mart 2011 Cuma

Bunda Bir İş Var

Sevgili kardanadamlar.
İçerisinde bulunduğumuz şu soğuk günler bitsen de güneşin yüzünü görelim diyecek bir halde değilim. Bana ne havadan fark etmez ben her türlü güzelim. Her günüm ziyan iken hava soğukmuş kar kalınlığını 3 metreyi aşmış umurumda olmaz. Yazın kış gelsin artık, kışın da yaz gelsin artık diyen biri değilimdir bilirsiniz. Her daim havadan sudan konuştuğum için sadece bunları bilirsiniz. Sıkıntımız burada başlıyor işte. Size bir fıkra anlatarak olayı özetlemek isterdim ama fıkra anlatırken tam en heyecanlı yerinde unutan bir adamımdır o yüzden ne kadar komik fıkra olsa da eğer ben anlatıyorsam kimse gülmez.

Ama ben fıkra anlatmadan güldürmek isterim herkesi. Bunu da istemem aslında. Böyle bir şeyi kendime görev edinmiş değilim. İnsanları güldürmeliyim diye şartlanmadım hiç bir zaman. Ama insanlar böyle gülünce kendimi komik hissediyorum işte o kadar. Komik olmanın verdiği  avantaj ile " kızlar komik erkekler hoşlanır " tabusunu da yıkmışımdır yani. Nerde bu kızlar o zaman ben neden senelerdir yalnız başıma gidiyorum insanları güldürmeye.
Hadi yalnız gidiyorum ama neden yalnız dönüyorum. Kolumda biriyle dönsem fena mı olur sevgili kadıköy-pendik yolcuları.

Konuyu dağıtmak istemem ama kıssıdan hisse yapacak durumum da yok. Bir şikayetim var sadece izin buyurursanız söyleyip gideceğim. Evet kızlar kendini güldüren erkelerde hoşlanır. Hoşlanmasına hoşlanırlar ama asla onunla etkili iletişime geçmezler. Hep komiklik isterler. Sonra erkek arkadaşlarıyla tanıştırırlar. Muhtemelen "gel aşkım bak miskin çok komik bi coçuk onu çok seveceksin" derler arkadaşlarına. Kıskanç olan erkek arkadaşları ile tanışınca da adam "heee bu lavukmuymuş komik dediğin " diyerek burun kıvırırlar.
Yahu ben komiklik yapmıyorum ki olaylar komik gelişiyor bu durumda ben neden komik oluyorum onu anlamıyorum. Haydi miskin bize komiklik yap diyen olmadı şimdiye kadar. Ben şaklabanmıyım lan. Siz söyleyin sevgili para üstünü alamayanlar.

Hep arkadaştır miskin bazen hüzünlü bazen karamsar ama her zaman komik bir arkadaştır. Hep öyle yer edinmiştir  hayatlarda. Arada bir hatırlanan ve gülünen bir adamdır miskin. Hiç bir zaman unutulamayacak adam olmamıştır. Olmaz da zaten çünkü sizin değerli dediğiniz şeye o güler onunla çok rahat alay edebilir.
Ama siz değerli gördüğünüz hayatlarınızı hezeyan için de sürdürürken o keyfine bakar. Arkasına bakmadan.

Miskin kendi değerini bilir, kendi değerini bilenleri de bilir. Miskin sevebilir aşıkta olur ama kıymetini bilenlere gösterir bunu. Bazen bilinmez kıymet o zaman üzülür dostlar miskin arkasına bakmadan gidebilir. Güçlü değilidir miskin ama savunmasını bilir. Hayata karşı yenik durumda değildir.Ama hayat ile kendi arasında ki kavgayı kimin kazanacağını çok iyi bilir. Miskin bütün bahsini hayat üzerine oynar. Kavgayı hayat kazansa bile bahsi miskin kazanır.

7 Mart 2011 Pazartesi

Gel

Ben giderken 
Sen kalıyorsun
Sana gel diyemem
Kalmanı da istemem

4 Mart 2011 Cuma

Bana Ondan Bahset

Sevgili tesadüfleri sevenler. Adam karşısındakine " Bana ondan bahset " diye yalvarıyordu resmen. Üniversitedeki maceraları dinlemek istemiyordu. Tek derdi oydu. Kız duraksadı ve " Sen unutmadın mı onu " diye sordu. Unutmamıştı belli ki ve de unutamayacaktı. Nasıl unutsun gönlüne açılan o kocaman yarayı. Mümkün değildi.
Kıza o en yakın arkadaşından bahsetmesini istedi ısrarla. Yıllar geçmişti aradan ama adam hala umutla gözleri parıldayarak soruyordu her seferinde. Çok sevmişti bir daha onu sevdiği gibi kimseyi de sevemeyecekti. Sevmemişti de zaten.
Peki bu kadar severken neden ayrılık vardı. :Neden kavuşamadı sevenler neden yine rakı sofraları kuruldu ve sanat güneşimiz ağlattı sevenleri. Bir hata yapmıştı adam. Bir partide birliktelerdi.Alkolün su gibi aktığı o parti de adam kadınlar tuvaletine giderek en büyük hatayı yapmıştı. Sarhoş biri bunu yapabilir ama hatasında ısrar etti adam. Kadınlar tuvaletinde ne kadar kadın varsa hepsini tekme tokat dışarı atmıştı. Adam haklıydı ne işleri vardı o tuvalette kadınların.
Bunun üzerine bütün kadınların eşleri olay yerine gidip adamı dövmüşlerdi. Aslında ilerde anlatılınca komik bir hikaye olabilirdi ama olmadı işte. Kız yerin dibine girdi. Ama ses etmedi. Ilımlı karşılamıştı olayı. Ta ki ertesi gün adam kıza " Sen de erkekler tuvaletine gidiyordun sürekli ne işin vardı orada " diye çıkışıncaya kadar. Kız dayanamadı ve gitti bir daha hiç dönmedi. O vakitten sonra ne görebildi, ne de bir haberini alabildi adam.Facebookta da bulmadı onu. Şimdi karşısında onun en yakın arkadaşı vardı ve ondan anlatmasını istiyordu. Kız anlattı evlendiğini çocuğu olduğunu mutlu bir ailesi olduğunu. Adam hiç bir şey söylemedi bunun üzerine. Yeterliydi onun için bunlar. Bir sigara yaktı adam bunun üzerine. "Peki sen ne yapıyorsun" diye sordu kıza.
Adam kıza resmen yavşıyordu. Bunun üzerine kız kibarlığından ödün vermeden soruları savuşturmaya çalışıyordu. Artık çok sıkılan kız. Müsaade istedi çamaşırları balkonda unuttuğunu söyledi ve gitti.

Adam bunu üzerine bir çay istedi ve bir sigara yaktı.

Miskin çayı hesaba işledi ve getirdi çayla birlikte. O sıralar aç kaldığı için garsonluk yapan miskin adamın suratına baktı ve " Ya abi siktir git ya,  ne boş beleş adamsın sen " dedi ve işine devam etti.

3 Mart 2011 Perşembe

Bloguma Dokunma



Adamlar Tunnel

Sevgili Acun Firardalar.
Şimdi sosyal mesaj verecek havamda değilim. Biraz küfür edip gideceğim. Giderim gitmesine de buraya yazmam yüce adalet sistemimize aykırı olduğu için kodese de gidebilirim. Önceden düşünce suçlusu diye bir şey vardı şimdi bunun adını koymadılar daha ama bilişim suçlusu demek istiyorum ben. Şimdi uzay çağından bahsederken cilalı taşları uygun yerlerine sokan bu adamların neyin peşinde. 
Şöyle de bir şey var sevgili Televoleler. Bu teknoloji denen meret bizim adalet sistemimizin, mahkemelerimizin önünde olduğu için fazla sıkıntımız yok. Adamlar yıllarca youtube u yasakladılar ne oldu dns, ip profesörü aldu millet olmadı google a sordular nasıl girecem lan ben bu siteye diye. Hepsi emellerine ulaştılar. Komik adamlar google ın çok aşırı faydalı diyebileceğim bir çok eklentisini yasakladılar. Ben buna gülerim arkadaş.Hiç de affetmeden eklentiler kurarım sülalenize. 
Evet sevgili parliament sinema kulüpleri. Konuyu en pahalı benzine getirmek istemem ama internetimiz de çok ucuz değil. Buradan ttnet e oradan telekomun özelleştirilmesine kadar uzatırım. Uzatmak istemiyorum sevgili dostlarım bunları rakı sofralarında beraber tartışırız sonra. Lan dur rakıyı nerde içiyoruz o da yasak değil mi.  Boş ver o zaman tartışılacak bir şey kalmamış. Boşuna kendimizi yormayalım. En iyisi mi istiklale çıkalım da kısa etekli dekolteli birini bulursak ona tecavüz ederiz. Ona kimse bir şey demez dese bile bize demezler kıza derler giymeseymiş diye belki  bize maaş bile bağlarlar. O zaman sevgili mahallenin muhtarları  hepimiz mücahit oluruz. 

Bir yanda elde terazi ile eşitliği gösteren adaleti simgeleyen kurumlar bir yanda ile cami ve kubbeli logo ile diyanet işleri bir yanda üniversitelerimiz prof. ları. Sizler hangi insanlar için varsınız. Ya da biz insan değil miyiz. Ya da siz hangi halka ne dağıtıyorsunuz da biz mağduruz hala. Şimdi o terazinin ayarı siz büyüklere doğru kaçmış yetmemiş minareleri almışsınız o da yetmemiş dinazor dediğimiz adamları hep size doğru kaymış. 
Bu kadar çok kaçan bu çok kayan var iken ben size ne desem suçlu olacaksam. O zaman suçlu size kayarken acıtmış derim. 

İşin en salak tarafı tabi bize göre sevgili ceza ve sulh mahkemelerinin kuramadığı tunnel siteleri. Belki onlarındır bilemem ama bence ilk başta amaçları buydu. Baktın popüler hit bir site yasakla herkes tunnele girsin ordan reklam falan derken parayı kıralım hesabına giren büyükler sanırım bunda da başarılı olamayınca tunç devrine geçmeyi başarmadılar. 

Yahu sen ne akla hizmet grovesshark ı yasaklıyorsun diye sormuyorum neden çünkü aynı alt yapıyı geçen gün ttnet müzik sitesinde gördüm ve gördükten sonra hee normal o zaman dedim. Ama Grovesshark son yaptığı güncellemeler ile yine de ttnetmüziğin önünde ttnetmuzik ferdi tayfurun albüm çıkarmasını bekleyedursun. 

Evet sevgili dostlarım, evet sevgili bizimkiler ve evet sevgili kaygısızlar hepinizi çok öpüyorum ama samimi bir şekilde yoksa elimde terazi falan yok korkmayın sizlere adalet dağıtmaya gelmedim. 

Cıvık babam afedersin.