17 Nisan 2011 Pazar

Perro semihundido / MİM

Bir de baktım ne göreyim mimlenmişim. Hem de 2 kişi tarafından bir korku saldı tabi iki tane mime nasıl cevap yazacağım diye. Ama neyse ki aynı mimmiş ikiside tek cevapta iki kişinin mimine cevap yazmış olacağım kedilerine teşekkür ederim Mr.E ve Ukeladümbeleği , kediniz yoksa kendinize teşekkür ederek konuya geçmek istiyorum.

Mim konusu: Şu an kendi ruh halinizi anlatan, bir ezginin melodisiyle ya da bir şiirin satırlarıyla ya da bir veciz sözle ya da bir resimle aktarınız. Seçim sizin, hangisini istiyorsanız.


Ogün Sanlısoy - Yukarıya Bak

İşte bu resim ile şarkının  birbirini tamamlaması şeklinde bir haldeyim yani anlatmaya kalksam uzun sürer herkes kendi sevdiği şekilde anlayıp yorumlasın. 

Ben mimleri paslama konusunda biraz beceriksiz olduğum için kimse alınıp gücenmesin hepinizi mimlemek isterdim ama şimdi etiketle falan uğraşmak zor geliyor valla. O yüzden özür dilerim. MİMLENDİNİZ. 

7 Nisan 2011 Perşembe

Abi ne olsa yerim..

İşte öyle demiyordu bizim osman. Yemek seçiyor beğenmezse dönüp gidiyor ve karnını başka yerlerde doyurup geri geliyordu. Bu gün kabına bol yoğurt koydum ve ekmeğin içini ufaladım. Bir nevi kendi yemeğimden verdim ona ama o ne yaptı döndü gitti. Kaba dökmemiş olsam ben yerdim lan onu. Zayi oldu güzelim yemek derken komşu çöpten çıkan Lazoretti koştu geldi. " Abi hayırdır ziyafet mi var ne getirdin" diye sordu. İtalyan işi soslu ekmek var aga yermisin dememe kalmadan yumuldu tabağa.
Ulan elin italyanı havada kapıyor ben yesem yerdim diyorum. Bizim osman kaçıyor ne iş anlamadım. Lazoretti yemeğini bitirip usulca kaçarken yakaladım ensesinden." Lan geçen gün kiminle alay ediyordun  sen haaaa..! " dedim tabi biraz tırsarak " Abi ben öyle lafın gelişi takıldım sana" dedi. "Lan oğlum öyle takılacak adam mıyım ben" dedim. Yarım yamalak türkçesiyle biraz italyan ağzı ile " Kusura bakma abi " diyordu. Bıraktım bende yoluna gitti. Yolu dediğim 15 metre ilerdeki çöplük. Ne varsa orda bilmiyorum ama başka kediyi sokmaz çöplüğüne kendiside ayrılmaz başından. Çöp arabasının sesini duyunca bi kaçar kaybolur ortalıktan o kadar.

Osman bulundu geldi 2 saat sonra cama tıklıyor. "Hayırdır ne oldu lan ölmedin mi sen? Daha zehirleyen olmadı mı seni " diye takıldım kendisine. " Yok abi kim zehirlicek bizi allasen ya" dedi gevrek gevrek. " E ne var olum cama gelmişsin ne istiyorsun lan" dedim. "Abi evde gördüm seni bi terslik mi var merak ettim." diye sordu. Sanki bir şey olsa koşup gelecek. İlk fırsatta kaçar benim tanıdığım osman. " yok lan ne olacak oturuyorum işte" diye tersledim gitsin diye. Biraz kıvrandı dolandı sonra " Abi ya yemek yedim şimdi de bir sigaran varsa, yemeğin üzerine iyi gidiyor biliyormusun." diyerek sigara istiyordu. Niyet anlaşıldı kıvranmaların sebebi bir sigaraydı. Masadan aldım sigarayı " Lan ben yemek verince kaçtın gittin, beğenmedin yemeği lazoretti yedi valla hepsini sana yok bundan sonra yemek falan uyuz ettin beni. Al şu sigarayı da gezinme ortalıkta. Ha bir de sotelen bir yere de öyle iç gören olmasın sonra benim başım ağrıyor." diye iyice tembihledim hayvana. " Abi ayıp ediyorsun valla işim çıktı acil ben ondan gittim. Öbür türlü biliyorsun ben ne olsa yerim." dedi ve gitti. Sigara için teşekkür bile etmeden.

6 Nisan 2011 Çarşamba

Middle Earth

Sevgili Hobbitler.
Yine mükemmel bir Yeni Zellanda sabahında işe gidiyorum. Yani orada mükemmeldir sabah bizim burada puslu, kalabalık, gürültülü bir sabah işte. Diğer günlerden farkı olmayan. Biraz daha soğuk ve yağmurlu o kadar. Sıkıcılığından hiç bir şey kaybetmemiş bir İstanbul sabahı ve işe gidiyorum. Geç kalmışım bir de umurumda değil ama geç kalınca daha heyecanlı olur diye düşündüm. Halbuki her gün geç kalıyorum ve gayet normal bir durum. Sözü uzatmadan o sabah karşılaştığım bir yazıyı sizinle paylaşmak istiyorum. Müsaade eder misiniz bilmem ama ben paylaşıyorum işte. Of ne uzattım ama...

Sabah aç karnına cebimden çıkardığım sigara paketinde "sigara içmek öldürür" yazıyordu. Bunu görünce hiç düşünmeden sigaramı yaktım sevgili uruk-hai'lar. Aklıma gelen tek şey acaba karpuzun üzerine de karpuz yemek yaşatır ya da köftenin üzerine protein almanın faydalarını yazarak satış yapsak daha fazla mı satış yaparız. Şimdi bu "öldürür" yazısını umursayan güzel elflerimiz acaba "yaşatan" yazıyı da umursar mı diye düşündüm. Yaklaşık 3 dakika 38 saniye sonra " Lan elfler zaten ölümsüz sigarayla karpuzla ne işi olacak " dedim.

Ya işte öyle sevgili Elendilin oğulları. Adamlar kaçmışlar mis gibi yeşilliğe gürültü yok, çalışmak yok, " hoop kardeşim sen ne yapıyorsun" diyen yok. Ekmek elden su gölden güzelce hatunların arasında o dağ senin, bu tepe benim, şu şelalenin altı kimin derken yaşayıp gidiyorlar. Başlarına bir sıkıntı gelmedikden sonra ölmezler de. İşte ne zaman dara düşseler sıkışsalar ya kaçıp giderler ya da ölürler.rahatlar bir kere dur şunu döveyim iki ağzını burnunu kırayım demek yok. Yapsa yapar yani obamayla güreş tutsa hepsi de döver yani. Ama yok adamlar rahat. Ne uğraşıcam dünyanın kahrını ben çekeyim hasta olmam yatağa düşmem, vergim yok algım yok. Bi yanım ağrısa iki ot yerim geçer valla zihniyetinde kendilerine çizdikleri yoldan devam ediyorlar. Helal olsun kardeşlerime.

Sigaram bitti ve metrobüse koştum. Nasıl bir kalabalıktır ki insanlar birbirini eziyor genç yaşlı demeden. " Eyvah. Sauronun orduları kapıya dayandı da kaçıyoruz." dedim içimden. " Neyse akşam varır dayanırım kara kapılara o zaman görüşürüz senle." dedim ve kalabalıkta ses etmeden cama kafayı yasladım. Metrobüsten inerken de aynı koşuşturmaca. İnsan sıkılır lan her gün bunlar ne yemiş ne içmiş böyle anlamıyorum sevgili rohirrimler. Hayat işte herkes para peşinde koşuyor. Bizim gerizekalı smeagol da  yüzük peşinde koşturuyor. Sefillik aynı, rezillik aynı, sonuç aynı hüsran üstüne elin hobbitinden yediğin dayak yanına kar kalıyor.
Hadi tam ulaştık, kazandık derken hopp ateşe düş öl olacak iş değil sevgili Gollumlar.

1 Nisan 2011 Cuma

Lan oğlum sen....

Karanlık odada yalnız başına korkuyordu Kufralı Tankut. Korkmasın da ne yapsın karanlıkta sesler yükselirken.
Tankut liseye yeni başlamıştı. O yüzden yaptığı bütün angutlukları büyük bir maharet olarak görüyordu Tankut. Sınıfın en güzel kızı olan Sevilay'a aşıktı. Sevilay da sınıfın tüm erkekleri ona aşık olduğu için kimseyi umursamıyordu. Ancak bu ilgi hoşuna gidiyordu tabi ki. Tankut ve arkadaşlarını bir o yana bir bu yana sürükleyip duruyordu.Tankut ve arkadaşları aldıkları sprey boyalar ile kızın yollarına, duvarlara ilginç bir o kadar komik yazılar yazıp kızın gönlünü çalmayı hedefliyorlardı.
Tankut bir gün eve içkili bir halde salınıp geldi. Arkadaşları ile bir köprü altında iki bira içmişti. Ancak kafası bir milyon olmuş üzeride leş gibi bira kokmuştu. Durumu eve gelince ilk olarak annesi fark etti. Terlikleriyle Tankut'a dalan annesi hala sakinleşemediği için Tankut'u oklava ile dövdü. Tankut hala " Seviyorum ulan ! " diye naralar atarken babası işten geldi.
Durum bir üste taşınmış babası annesinden kontrolü almıştı. Havada uçuşan onca tekmeden sonra Tankut nihayet ayıldı ve yatağına geçti. Çok fena dayak yemiş olduğunu yatınca her yerinin ağrımasından anlayan Tankut ertesi gün hasta numarası yaparak okula da gitmedi. Aynı olay bir kaç ay sonra tekrar nüksedince babası dayanamadı ve Tankut'u okuldan aldı. Ertesi gün okula gitmesi gereken Tankut Bostancı sanayine gidiyordu. Yağın, kirin, pasın içine gidiyordu.
Tankut sanayinde çalışmaya başladı ve bu duruma alışması çok uzun sürmedi. Oradan arkadaşlar edindi kendisine. Tankut oradaki arkadaşlarına kızı anlatıyordu sürekli ve akşam olunca sprey boyaları kaptığı gibi köprülere viyadüklere koşuyordu. Aslında Tankut bu tarz angutlukları seviyordu. Kız bahane tabi.
Tankut yaşı biraz ilerleyince sıkıldı köprülerden viyadüklerde zaten yazacak yer kalmamıştı. Akşamları kahvede batak oynamak daha eğlenceli gelmeye başladı. Tankut akşamları kahveye oradan eve derken saçma bir hayata ayak uydurdu sonunda.
Derken askerlik geldi çattı. Tankut orada çok dayak yedi ama babasından ustasından alışıktı bu duruma. Yaptığı her hareket angutca olan Tankut daha çok dayak yiyecekti askerde  belli ki. Ama her seferinde " Lan oğlum sen askerde çok dayak yersin " diyen ustası geliyordu aklına ve ağlıyordu Tankut.