31 Temmuz 2011 Pazar

Kaybolsam

       Bunaltıcı havalar, aşırı sıcaklar, insanların gürültüsü, şehrin boğuculuğu bütün bunlar bir yana insanın kendisi var görünen. İşte bu can sıkıcı eğer kendini görebiliyorsan. Kötü bir insan olduğumuz için değil bu görünen insanın can sıkıcı olması. Canı sıkılır o görüntüden çünkü gerçekten sevmiştir ya da yalanlar söyleyemediği insanları aldatamadığı için bu durumdadır. Sevebilmek, dürüst olmak, gerçekleri konuşmak, vicdan sahibi olmak yani insan olmak, eğer bunları görebiliryorsa insan, mutlu olması gerekmez mi?
       Eğer işleyiş, sistem bunları reddediyor ve insanların gözü para, kan ve nam ile buğulanıyorsa göremez insan olmanın verdiği güzelliği. İşte bu gibi kişiler biz insanların mutlu olması gerektiği zamanda bizleri boşluğa, korkuya, umutsuzluğa iter.
        Hiç bir zaman söküp atamaz ama içimizdeki insanı eğer attığını söyleyen varsa da o sadece bir yanılsamadır. Hiç olmayan insanı varmış gibi gösterip bir şeyler peşinde olan birinden başkası olamaz. Biz hala umut etmeye devam ederiz. Hala severiz bazı şeyleri. Hala doğru olanın yanındayızdır. Bu bizi mutlu etmeyebilir evet ama vicdanımızı hür bırakır. Bir yalan görüntü peşinde ömür boyu tutsak olmayız.
      İnsanlar tutsaklıktan korkarlar ve bunun için savaşırlar. Çünkü kaybetmesi kolay kazanması çok zordur. Bunun için acı da çekilir, aç da kalınır çoğu zaman göz yaşı dökülür. Kolay değildir insanın esir düşmemesi. Kimisi paraya, kimisi üne, kimisi yalanlara tutsak olur. Bizimde esir olduğumuz vicdanımız, doğrularımız, kalbimiz vardır. Mutlu görünmesek de pişman değilizdir. Kendimize baktığımız zaman gördüğümüz insan canımızı sıkabilir ancak vicdanımızı rahatsız etmez.

29 Temmuz 2011 Cuma

Dalgacı Mahmut



bir orhan veli şiiri


işim gücüm budur benim,
gökyüzünü boyarım her sabah,
hepiniz uykudayken.
uyanır bakarsınız ki mavi.

deniz yırtılır kimi zaman,
bilmezsiniz kim diker;
ben dikerim.

dalga geçerim kimi zaman da,
o da benim vazifem;
bir baş düşünürüm başımda,
bir mide düşünürüm midemde,
bir ayak düşünürüm ayağımda,
ne haltedeceğimi bilemem.

eklemek istediğim bir şey yok sanırım gayet güzel özet geçiyor. just like me haaa!

24 Temmuz 2011 Pazar

Lan !

        Sevgili Kanibal aşiret reyisleri bu gün öğle yemeğinde kafayı yedim ama sos olayını beceremediğim için çok da güzel değildi. Zaten et ile aram yoktur sakatat hiç yemem ama denemekte fayda var dedim. Kendi kendime kafayı yedim işte.
       Beğenmediğimi söylediğim bu eşsiz yemeği bende kedilere verdim onlar yedi. Şimdi kediler kafamı yedi desem olur. Mecazi anlamda başının etini yemek çok mecazi başında çok et yok ki. Ama bir başka deyim olan kafamı şişirdin de şiddet ile alakalı olmalı gibi geldi bana. Kafanı bir yere vurunca şişer ya o yüzden kafana vurması lazım şiddet uygulanmalı bence.
       Kafa ütülemek çok saçma ben ütü yapmayı bilmiyorsam kafanı da ütülemem mümkün olmaz. Hem ütülemek faydalı bir eylem hatta şık bir görüntü için ütü olmalı o zaman kafa ütülemek güzel bir şey kafamız güzel görünmez mi. Benim kafam hep güzel derseniz o başka benim de kafam güzel hep.
       Lan ! mecaz nedir bilmiyor gibi konuştum şurada iyice embesil mode on oldum iyi mi ?
Dediğim gibi sevgili kanibalistler kafayı yedim pek de beğenmedim umarım sindirim konusunda bir sıkıntı yaşanmaz şimdilik kendim hakkında iyi dileklerim bunlar. Bir de iş bulursam güzel olacak yoksa dükkanı komple kapatıp terki diyar eylicem.

12 Temmuz 2011 Salı

Boyayalim mi Abi

       Heyecan ile evden dışarı çıkan seyfo koşarak minibüse yetişti ve doğruca tren garının yolunu tuttu. Gelecek olan tren rötar yapmış ve 28 dakika geç gelecekmiş. Seyfo da bu arada  " kahvaltı da yapmadım" diyerekten bir simit alıp bir de çay söyleyip büfenin orada masaya oturdu. Bu sırada küçük esmer bir çocuk yaklaşıp " boyyalim mi abi " dedi. Seyfo umursamaz bir tavır takınsa da çocuk ısrarlı tavrını sürdürdü. Bunun üzerine seyfo " kaça boyuyorsun" diye sordu. Esmer çocuk " 10 lira abi " deyince seyfo " yok istemez " dedi. Çocuk hala ısrar ediyordu ve pazarlığa koyulan seyfo fiyatı yarıya indirmeyi başarmıştı.
       Seyfo bu arada ikinci çayını söylemiş yanında sigarasını da yakmış çocukla muhabbet ediyordu. Kazancını sordu çocuğun ve işlerin durumu falan derken seyfo bir iç muhasebe yapıp " benden çok kazanıyor lan bu " sonucuna vardı. Çocuk işini bitirmiş parasını isterken seyfo çocuğa kendisine bir sandık ayarlamasını istedi. Esmer çocuk da " Tamam abi ayarlarız 50 lira ver sana en kralından bi sandık ayarlarım ben " dedi. Seyfo biraz sinirlenip " al sana 30 lira git burada bekliyorum hemen bul getir" dedi. Çocuk " tamam " dedi ve koşarak uzaklaştı.
      Tren gara gelmişti ve seyfo birden niçin orada olduğunu hatırladı ve trene doğru koştu. Yaklaşık üç aydır görmediği sevgili gelmişti Ankara'dan. seyfo inenler arasında sevgilisini aradı ve onu gördüğünde koşarak yanına vardı. Sarıldırlar, hasret giderdiler derken. Seyfo kahvaltı yapmak bahanesiyle biraz önceki oturduğu yere götürdü kızı. Yine çay, simit , üçgen peynir ile kahvaltı yaparken. Seyfo etrafı kesiyor çocuğa bakınıyordu. Sürekli içinden " Nerede kaldı lan bu " diyordu. Sevgili yolculuğunu anlatıyordu ama seyfo onu hiç duymuyordu.
       Seyfonun tüm umutları tükenmişti sevgilisini alıp evin yolunu tuttu. Aradan bir hafta kadar geçti ve sevgilisini geri yollamak amacıyla seyfo tekrar tren garına geldi. Çocuğu orada gördü fakat yanında sevgilis olduğu için ses çıkarmadı. Sevgilisini trene bindirip yolladıktan sonra. Doğru çocuğa gitti ve yakasına yapıştı. "Nerde lan benim sandık" diye hesap soruyordu. Çocuk bunun üzerine "getirdim abi sen yoktun " diye savunmaya geçti.
       Seyfo ile boyacı çocuk birlikte sandığı almaya gittiler. Çocuk seyfoyu kenar mahallelere götürdü seyfo biliyordu pek tekin olmadığını oraların ama yanında çocuk olduğu için rahat sayılırdı. Bir sokağa girdiler. sokağın başındaki kahveye giren çocuk içerdeki abilerine seyfoyu işaret ederek. " Buydu abi beni döven adam" diye gösterdi. Bunun üzerine sinirli bir kalabalık ayaklandı ve kahveden çıktı. Durumu az çok idrak eden seyfo direk topukladı aşağı doğru. Yolları tam olarak bilemediği için sadece kaçıyordu ama nereye gittiğini bilemiyordu. Epey uzun bir süre koştuktan sonra seyfo atlattığını düşünerek bakkala nerede olduğunu ve merkeze nasıl döneceğini sormak için girdi. Bakkal onu kovalayan sinir kalabalığın bir parçasıydı ve bunun üzerine derhal toplanan kalabalık seyfoyu güzelce sopaladı ve  bununla kalmayıp parasını ve telefonuna da aldılar. Kendinden geçen seyfoyu tren garına geri bıraktılar ve ortadan kayboldular. Belli bir süre sonra kendine gelen seyfo en azında bildiği bir yerde olmanın sevinci ile eve doğru ağır adımlarla yürümeye koyuldu.

8 Temmuz 2011 Cuma

Yatağımdan kalktım da geldim

        Sevgili Lesotholular
        Uyku tutmadı yine ben de kalktım geldim yatağım sizler için. İki satır bir şeyler anlatıp gideyim dedim kendimce. Fena mı etmişim ha? Orasını bilemiyorum artık. Ayak bileğim ağrıyor niye ağrıyor durduk yere hiç bilemiyorum. Kendisini zorlayacak her hangi bir harekette bulunmadım ama o umarsızca ağrıyor beni uykumdan ediyor belki de. Ya onun yüzünden uyuyamıyorsam ne olacak. Sana soruyorum sol ayak bileğim niçin böyle yapıyorsun.
        Halbuki bundan 2 saat önce güzelce duşumu almış, diziden bir bölüm seyretmiş son sigaramı da içip yatağa girmiştim. Uyumayı ümit ediyordum ama olmadı. Olmayınca olmuyor sevgili Botsvanalılar. Zorlamak istemedim ben de yatakta kendi kendime boğuşacağıma gideyim de bir bloguma,bir facebookuma, bir twitterıma ne bileyim bir kariyernetime bakayım dedim. Zira işsiz olduğumdan mütevellit en çok tıklanan siteler arasında kariyer net 3. sırada şaşırtıcı bir istatistik değil ama paylaşayım dedim. İşsizliğimi ön plana çıkarmak istedim.
       Peki ya buzdolabını açınca burnuma hindistan cevizi kokusu gelmesine ne demeli. Yazımı yazarken kendime kola almak için gittiğim buzdolabı bildiğiniz hindistan cevizi kokuyor. Coco star falan mı zulalamışlar diye alt üst ettim ama yok bulamadım olsa yerdim ne güzel olurdu değil mi? Sabahın köründe işim gücüm var o daha can sıkıcı değil mi sevgili Nabimyalılar. Oysa akşama kadar olmasa da en azından öğleye kadar uyumayı planlıyordum. İşte bu can sıkıcı durum karşısında ne yapmam gerektiğini kestiremedim. Erken kalkmam lazım o yüzden erken yatmalıyım gibi bir düşüncem olmadı ama normal her zamanki yattığım saatte yatsam uyusam fena olmazmıydı. Neden kaçtı şimdi uykum.
       Uykumun geliş gidiş saatlerini çözemedim bazen olmadık yerde geliyor bazen olmadık yerde gidiyor bir dengesizlik hakim durumda. Mesela şehirlerarası otobüs yolculuklarında kaçan uykum şehiriçi otobüslerinde ayakta olmama rağmen gelip beni buluyor ve bir şekilde ayakta da olsa uyumayı başarabiliyorum. Bu ne iş anlamadım. Kendisiyle uğraştığımda değil bıraktım zaten ne hali varsa görsün ama bazen can sıkıcı oluyor işte.
       Sevgili Mozambikliler bir de bloglara baktım demişken aklıma ne geldi biliyor musunuz? ... Bilmiyorsunuz tabi ben de yeni fark ettim. Yahu benim neden profil de bir yazı bir kendinden bahsedercesine küçük bir not yok. Kendime sordum ama cevap alamadım. Cevap alamayınca dur bir şeyler yazayım hele dedim ama yok aklıma bir şey gelmedi sizce ne yazayım ki oraya. Ne yazmalıyım ya da illaki yazmalı mıyım neden durduk yere şartladım kendimi. Yazmasam olmaz mı ama yazarsam güzel olur gibi geldi. İyi de ne yazacağımı bulduramadım ne yapsam ne etsem hiç bilemedim bir eksiklik gibi hissettim açıkçası. Ne yapmam gerektiğini de hiç bilmiyorum kaldım öyle ortada. Uykum gelir gibi oldu yatağa gitsem mi acaba. Gidersem kaçar o biliyorum feyk atıyor şimdi. Kendisini doyumsuz kılmak için böyle oyunlar oynuyor şu garip bünye üzerinde.
      Sanırsam gidiyorum.

     Gittim sevgili Zimbabveliler.

7 Temmuz 2011 Perşembe

Endülüs

        Sevgili Flamenko severler. Sizlere bir endülüs gecesinden Cadiz sahillerinden gitarımla seslenmek isterdim ama evde olduğum için mecburen yatağımdan sesleniyorum. Nasılsınız iyimisiniz gibi sorular sormak istemiyorum. Soru sormak için burada değilim ama sizin sorularınız varsa pek tabi ki cevaplarım. Var mı sorusu olan? ... Yok tamam o zaman konumuza devam edelim.
       Cadiz'de okyanus kumsallarında koşturan çingene çocuklara ve onları eve çağıran annelerine buradan sevgilerimi yolluyorum. Çok ilginç bir yerdir orası ilk avrupa şehirlerinden biri m.ö. 1100 yıllarına dayanan tarihi olan flamenkonun doğduğu aynı zamanda Camaron de la Isla'nın da memleketidir. Rahmetliyi saygıyla anıyoruz. Kendisi emek verdi bu işe paco ile birlikte çok işler başardılar. İçme dememize rağmen çok fazla tütün içtiğinden olsa gerek erken yaşta gitti dağ gibi adam. 
        Benim bir ara Cadiz'e uğramam şart. İspanya'da gitmemi düşündüğüm tek yer orası yukarılar pek sarmıyor. Şimdi durduk yere neden İspanya'ya gidiyorum onu da anlamış değilim ama gün gelir gidecek olurum ne bileyim ben.
       İşin aslı şudur: Şarkı dinliyordum birden kendimi buralarda buldum yine şarkı bitti ben gidiyorum yine görüşürüz miskin.



4 Temmuz 2011 Pazartesi

Nerdesiniz

        Yine bir akşam vakti işten dönmüyorum. Çünkü bir işim yok ben de iş başvurusu yapmışım düşüncelere dalmış eve dönüyorum. Önce büfeye uğrayıp yiyecek içecek tedarik ediyorum ve ardından o kısa ama macera dolu sonunda evim olan ama sondan bir önce osmanın olduğu yolda devam ediyorum.
       İlginç bir şekilde bizimkilere rastlayamıyorum. Sağa sola bakıyorum sitenin bahçesine bakıyorum dikkatlice ama kimse yok ne lazoretti var ne de miçkov. Nerede lan bunlar diye düşünüyorum sonra da buralarda bi yerlerdedirler osmana sorarız diye devam ediyorum.
       Çok uzaktan birini gördüm zohora benzettim ama koşuyordu. Tam çıkaramadım ama hafiften kıllandım mevzuya. Nerde lan bunlar diye koşa koşa evin oraya osmanın yerine geldim. Baktım ki osman da yok duvarın arkasına baktım yok. Yukarı balkona çıktım orada da yok iyice uyuz oldum. Eve girmek yerine şöyle bi turladım sokağı kimse yok ortalıkta. Şaşkınlıkla eve döndüm mecburen.
       Biraz şımarıktırlar ama iyidir bizim çocuklar merak ettim şimdi. Satanistler mi kaçırdı acaba yoksa kötü niyetli kebapcılar bizimkileri kesip lahmacun mu yaptı acaba. Korkuyorum başlarına kötü bir şey geldi diye.
        "Halbuki akşam evden gitarı alıp sahilde akdeniz akşamlarını çalıp manavdan çaldığımız elma kasalarını yakıp bira içecektik." diye içimden geçirdiğim anda jeton düştü tabi bende. Koşarak caddebostan sahile indim  bir ateş yanıyordu. Yaklaşınca gördüm ki bizimkiler bulmuş gitarı akdeniz akşamları diye bağırıyor. Osman pilot olmuş zohora küfrediyordu. Yanlarına vardım beni fark etmediler tabi sadece osman değil hepsi uçmuş ama ben önce osmanın enseye tokadı yerleştirdim. " Abi noluyo yaaa " dedi beni fark edince hemen toparlandı . "Abi bira içer misin lazortetti kaldığı sitenin yöneticisinden tokatlamış bizde buraya gelelim dedik" diye savunmasını da yaptı arada. " Aç bakalım bir tane" dedim bende oturdum yanlarına. Lazoretti biramı getirdi. Oturduk hep beraber akdeniz akşamlarını söyledik. Miçkov başka şarkı çalamadığı için geçe boyunca aynı şarkıyı söyledik durduk. Herkes bi kız buluruz ümidiyle sağa sola bakınıyordu ama kimse amacına ulaşamadı.
        Biralar bitince kaldırdım hepsini hadi herkes evine diyerek kattım önüme mahalleye getirdim hepsini. Lazoretti kırmızı ışıkta yola atlayıp ezilme tehlikesi geçirerek zorda olsa karşıya geçti gelirken. Ben de kendisini tokatladım akşam akşam. İş çıkaracak başımıza onunla uğraşacağız birde. Osmanın tabi hiç bir şeyden haberi yok dünya umurunda değil geldi duvarına çıktı yattı. " Abi iyi akşamlar, görüşürüz" dedi ve uyudu ya da sızdı ne bileyim ben. Ben de eve geldim kaldığım yerden devam ettim.


Dipçik not: Ne diyor lan bu dememek için geçmiş bağlantılar göz atmanızda fayda var.
Hiç Sorma
Abi Ne Olsa Yerim
Havalardandır Abi

3 Temmuz 2011 Pazar

Yanlış Anlaşılma Var Gibi

        Sevgili grekoromen güreşçilerimiz bizi ülke olarak bir çok ülkede bir çok müsabakada temsil edip bize madalyalar alarak yaşattığınız onurdan dolayı sizlere teşekkür ederim. Sizinle inanın bir alıp veremediğim yok kimsiniz necisiniz nasıl geçinirsiniz bunlar hakkında da hiç bir bilgim yok. Merak da etmiyorum açıkçası. Bir de bütün bunlardan bana ne değil mi sevgili mahalle sakinleri.
        Ata sporumuz olan güreş ve cirit atmaya laf atıp onlarla alay ediyormuş havası oluşsun istemem. Böyle bir yanlış anlaşılma beni gerçekten üzer. Sizden ricam şudur ki yanlış anlamayın lütfen. Doğrusu nedir ne anlayacağız o zaman diye soracak olursanız. Ortada anlaşılacak bir durum yok kısacası ortada durum yok. Bütün bunların ne benimle ne de konuyla alakası yok. Nereden bulaştığımı bilemiyorum dostlar.
        Benim derdim şu dur ki yaz aylarının gelmesi ile insanların tatil heyecanın artması ve benim hiç bir beklentim olmamasıdır. Yahu yaz gelmiş bir tatile çıkayım efenim şöyle bir rahatlayayım derdin de değilim. Birinci tatil diye çıkmış olduğum bütün sahil gezileri bana ızdırap olmuştur. Mesela bir haftalık tatil sürecinde toplamda 20 saat falan uyuyorumdur. Yani günde yaklaşık 3 saat falan. Tatil sonrası bünyenin kendini toparlaması haftalar alıyor sevgili Altınkumlular. Gündüz denize gir sıcaktan zaten uyku yok derken gece mekanlara ziyaret derken sabaha karşı konak yerine var işte bir iki saat uyuyabilirsen ne ala. Bir de tatile orada kesin bir kız düşürüm ümidiyle giden mühendis psikolojisine girdiğimiz zaman iyice çekilmez bir hal alıyor tatil dönüşü o yüzden bu şekilde programlı tatillerden uzak durmak gerekiyor.
         Zaten iş güç derken nereye gidiyorsun derken iş güç kalmadı birde onun sıkıntısı var şimdi. Sevgili Datçalılar işsiz bir adam oldum ben şimdi neylesem diye düşünür oldum. Tabi işin içinden çıkamadım. Kimse çıkamaz geçiçi çözümler ve ileriye dönük hedefler tabi ki var ama yeterli değil.Kariyerimin geriye kalan kısmımda kendime başarılar diliyorum. Lütfen siz de kendiniz için bunu dileyin. Yarın ne olacağı belli olmaz. Ha bir de yalnızım ki o konuyu hiç açmıyorum sıkıcı bir konu zaten çok sıkılmış durumdayım. Haber etsek o yare gelse bomontiden ne güzel olmaz mı ?