18 Ocak 2011 Salı

Gir içeri

Durma o pencerenin önünde öyle çekil gir içeri. Durma orada saksı gibi. Her akşam üstü güneşle buluşurken sen ben o yoldan geçmek istemesem de ayaklarım gider işte. Çıkmak istemem hiç bu yokuşu. Her zaman yorar beni inerken de çıkarken de. Sen o pencereden güneşe baktıkça ben o yoldan sana bakacağım. Bütün inişlerim ve çıkışlarım kısacası, bütün yollarım o pencerenin önüne çıkar. Sen de pencereye çıkar mısın?

Bu bir dengesizlik oyunu mu yoksa dengeye oturtamayan ben miydim. O pencerenin önünde ki demir parmaklılara ne demeli peki. Onlar daha dengesiz değil miydi. Seni orada alıkoyan onlar mıydı yoksa? Ne kadar anlamsız değil mi onlar. Ah o demir parmaklıklar.

Tutsaklığına üzülür müsün bu yağmurda ıslanamadığın için. Yoksa sevmez misin yağmuru. Yağmur tıklatınca pencereni korkar mısın ondan ? Ya rüzgara ne demeli. Açık görünce hemen dolmaz mı içeri. O sokağın kokusunu da alır gelir diye korkar mısın rüzgardan da?

Ne diye durursun o pencerede? Bu yol senin de yolun değil mi. Neden çıkmazsın yollar gözünü mü korkutuyor yoksa. Yokuşun sonunda ne var hiç mi merak etmezsin.

Etmiyorsun anlaşılan güneşe öylece bakarsın o pencerede. Geceden mi korkarsın, sana karanlığım ile gelsem çıkar mısın pencerene? Korkar mısın benden?

Tamam.

Peki hiç mi korkmazsın tutsaklığından...

2 yorum:

Karōshi dedi ki...

Korkarım.. ama içimdeki karanlıktan.. kendi içimdeki.. senin karanlığın benimkine aydınlık gelir.. kamaşır gözlerim.. korkarım:)

miskin dedi ki...

korkarım dönmez yüreğim :)